Paylaş
Size bugün o fotoğrafta görünmeyen Mehmet Ulaş’ın hikâyesini anlatacağım.
Burası Diyarbakır’da Ergani’ye bağlı Dalbudak Köyü.
Yirmi haneli iki yüz nüfuslu Dalbudak’ta eli silah tutan hemen her erkek 1987 yılından bu yana korucu. Fotoğrafta onlardan ikisini görüyorsunuz.
Ellerinde Kalaşnikof, karşı tepeye bakıyorlar.
“Tepenin arkasından” gelebilecek saldırıya karşı her an tetikte bekliyorlar. Çünkü asker kılığında köye baskın yapan PKK’lıların ilk saldırısını hiç unutamıyorlar.
* * *
“Tepenin arkası” yani fotoğrafın öteki yüzü Salihli.
Dili, dini yaşam şartları hemen hemen aynı.
İkisi de Kürt köyü, yıllarca kız alıp kız vermişler, arazilerini ortak ekmişler.
Fakat 1987 yılından bu yana bir daha eskisi gibi o tepeyi aşıp karşı tarafa geçememişler.
Çünkü tüm baskılara rağmen Salihli “korucu köyü” olmayı reddetmiş. Özellikle köyün gençleri devlet yerine dağa çıkmayı seçmiş.
Yüzlerce yıllık tepenin ayıramadığı iki köyü terör bıçak gibi kesmiş.
Dalbudaklılar koruculuğu seçtiği için PKK’nın hedefi olmuş, Salihliler PKK’ya örgüt elemanı devşirdiği için korucuların.
* * *
İşte Mehmet Ulaş iki köyün kaderini değiştiren o yıl, yani 1987’de dünyaya gelmiş.
Yıllardır Türkiye’yi ikiye bölen Kürt sorununu o köyünü, ailesini ve akrabalarını derinden bölen bir sorun olarak yaşamış. Çünkü onun için bu mesele sadece Kürtlerle Türkleri değil, bir Kürt köyü ile yanı başındaki diğer Kürt köyünü, anneannesi ile babaannesini, dayısıyla amcasını, hatta annesiyle babasını bölüyor.
Ben Mehmet’i bizim gazetede ofis boy olarak tanıdım.
Hem çalışıyor, hem de Açık Öğretim’de okuyor.
İki hedefi var. Bir gazeteci olmak, iki kendi yaşamını ikiye bölen Kürt Sorunu’nu temelli çözmek. AK Parti hükümeti “demokratik açılım” başlatınca Mehmet iki hayalini birden gerçekleştirmeye karar verdi.
Hürriyet Daily News’ten Sevim Songün’le stajyer gazeteci olarak doğduğu günden bu yana bölünmüş olan Dalbudak ve Salihli’ye gitti.
* * *
Birkaç gündür izlenimleri, HDN ve Referans’ta yayınlanıyor. Mehmet’e göre çözüm çatışmanın ayırdığı iki köyün yeniden kucaklaşmasından geçiyor.
O yıllardır hiç ayak basmadığı annesinin köyü Salihli’ye giderek ilk adımı atmış. “Çocukluğumda anneanneme giderken kendimi bir mülteci gibi hissederdim” diyor.
Babası korucubaşı olduğu için annesinin köyü Salihli’ye gitmek her defasında sorun olurmuş. MHP sempatizanı Kürt bir baba ile PKK’ya militan yetiştiren Salihli köyünde yetişen bir annenin dokuz çocuğundan biri olarak, bölünmüşlüğün ne demek olduğunu iliklerine kadar hissetmiş. Kopmaz akrabalık bağıyla birbirine bağlı iki köyün silahların gölgesinde çatışmasına tanıklık etmiş.
* * *
Yıllar sonra Salihli’de onları ayıran şeyin aslında ne kadar büyük bir yalan olduğunu fark etmiş. Çünkü köylerine yapılan o ilk PKK saldırısını hep Salihli’den biliyormuş.
Meğer işin aslı öyle değilmiş.
Salihli’ye yaptığı ziyaret sonrasında yıllardır içinde biriken öfke ve önyargılardan arınmış.
İlk kez hem babasını hem de annesini birlikte anlamış.
Şimdi kafasında tek bir soru var: “Galiba bu kez birlikte yaşayabileceğiz ama nasıl?”
Tıpkı yıllar önce köylerine yapılan ilk saldırıda annesi Müzeyyen Ulaş’ın yaklaşan silah sesleri arasında Mehmet’in gözlerinin içine bakarak sorduğu soru gibi:
“Galiba öleceğiz ama nasıl?”
“O gün annem hepimizin öleceğini zannetti, nasıl oldu bilmiyorum ama ölmedik. Yıllar sonra ilk defa iki köyün birlikte yaşayabileceğine inanıyorum ama nasıl? Bu sorunun cevabını bulmam için galiba iki köyü birbirinden ayıran yüksek tepeyi akrabalarımla aşmam gerekiyor.”
İlk ziyaretinden sonra babası ve dayısıyla konuşmuş, “hava olumlu”.
İki köyde de şimdi herkes “demokratik açılımı” tartışıyor.
Yalnız Mehmet’in tüm siyasi aktörlerden bir ricası var: “Abiler, amcalar, teyzeler açılımı konuşurken lütfen bizim iki köyün hikâyesini unutmayın...”
Paylaş