Paylaş
Çünkü o içinde yaşadığı toplumu “önden” okumayı seviyor.
Her öncü gibi elbette bedelini ödüyor...
* * *
Doktora tezi Mühendisler ve İdeoloji’yi yayımladığında sağdan sola yemediği zılgıt kalmadı.
Çünkü o daha 1980’lerin başında bütün ideolojik farklılıklarına rağmen Türk modernleşmesinin bir mühendislik hareketi olduğunu ortaya koydu.
Turgut Özal ve iktidarı bu tezin en çarpıcı ispatıydı.
* * *
Sonra Modern Mahrem geldi.
Başörtüsünün bir modernleşme aracı olduğunu söylediği için yakın çevresi tarafından resmen aforoz edildi.
O gün Göle’nin yazdıklarını ideolojik gözlüklerinden dolayı anlamak istemeyenler şimdi sabah akşam “başörtülülerin iktidarını” konuşuyor...
* * *
Ama bence Göle’nin en zor ve önemli adımı Melez Desenler’di.
Çünkü bu çalışmayla bir adım daha attı ve “laik-İslamcı” tez ve antitezi arasına sıkışan Türkiye’nin tüm politik gerilimlere rağmen hiç de zannedildiği gibi toplumsal bir çatışmaya gitmediğini, çünkü melezleştiğini yani kendi sentezlerini üretmeye başladığını ortaya koydu.
1990’ların sonu, 28 Şubat’ın soğuk rüzgârları ve ülkedeki politik gerilim bu türden analizlerin duyulmasına çok imkân vermiyordu.
O da bıraktı Boğaziçi Üniversitesi’ni on yıl kadar önce Paris’te Ecole des Hautes Etudes et en Sciences Sociales’e gitti.
* * *
Oysa Göle’nin yaklaşık yirmi yıldır öncü göstergelere bakarak analiz ettiği gelişmelerin çoğu bugün Türkiye’de hem politik hem de kamusal alanda olanca şiddetiyle yaşanıyor.
Peki o Paris’ten bu tartışmaları nasıl izliyor.
Önceki gün çalışma atölyesinde buluştuk.
Ben ona Türkiye’deki politik gerilim ve kutuplaşmayı soracakken o bana Avrupa’yı derinden bölen İslam’ın kamusal alanı nasıl şekillendirdiğini anlattı.
* * *
Meğer burka yasağını tartışmak için Fransız siyasetçiler tarafından parlamentoya davet edilmiş.
“Tek kelimeyle korkunç” dedi.
Avrupa’nın İslam konusunda gösterdiği cehalet ve öfkeyi görünce Türkiye’deki öncü mücadelesini mumla arar hale gelmiş.
“1980’lerin ortasında YÖK bizleri çağırır güya fikrimize müracaat edecekmiş gibi yapıp İslam tehlikesine karşı uyarırdı. Şimdi aynısını Avrupalı siyasetçiler yapıyor. İnanılır gibi değil, bana burkanın bir sembol olarak sadece aysbergin görünen yüzü olduğunu, İslami sembollerin Avrupa için ne büyük bir tehdit oluşturduğunu anlattı. Güya görüşümüzü alacak ama dinlediği yok...”
* * *
Peki onlar dinlemiyor da Göle yolundan dönüyor mu?
Mümkün mü...
Avrupalı lümpen aşırı sağı ifrit etmek pahasına çok kapsamlı bir proje başlatmış. 20’ye yakın Avrupa kentinde İslam’ın kamusal alanı nasıl belirlediğini araştırıyor.
Detaylı konuştuk, hakikaten de tamamlandığında Avrupalılara çok farklı bir yerden ayna tutacak bir çalışma. Avrupa ya İslam’la yaşamayı öğrenecek ya da inat ettikçe kamusal alanı kavgaya rağmen daha fazla göçmenlere ve Müslümanlara kaptıracak.
“Farkında değiller zaten şimdiden kamusal alan tartışmalarını İslam belirliyor...” diyor Göle.
* * *
Gelelim Türkiye’deki kutuplaşmaya.
Göle’ye göre politik gerilim var ama toplumsal anlamda bir kutuplaşma yok. Çünkü laiklik de İslam da Türkiye’de orta sınıfın değeri haline gelmiş durumda.
“Toplum ne birinden ne de diğerinden vazgeçebilir. Ayrıca Özal’dan bu yana toplumun kavga değil uzlaşmayı tercih ettiğini defalarca gördük. Dolayısıyla bu politik kavganın bir yerde durması Türkiye’nin yeni sentezlere yelken açması gerekiyor...”
Peki ya durmazsa?
“Bundan en çok AK Parti iktidarı zarar görür...”
Mühendislerin ve mahremin iktidarını yıllar öncesinden gören Göle’den hükümete çok yapıcı bir uyarı: “Avrupa, İslam konusunda ne yapacağını bilmiyor, oysa Türkiye çok önemli bir deneyim yaşadı. Her yeni gelen iktidarın geçmişi silmeye kalkması Türkiye’nin en temel sorunu. Eğer bu iktidar da aynısını yaparsa kaybeden Türkiye olur...”
Sadece insanlar değil, iktidarlar da ikiye ayrılır.
Kolayı ve zoru seçenler.
Bakalım AK Parti iktidarı politik kutuplaşmaya rağmen kolayı yani kavgayı mı seçecek yoksa zor olmasına rağmen toplumsal uzlaşmayı mı deneyecek...
Paylaş