PaylaÅŸ
Hem de Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un tüm iyi niyetli çabasına rağmen!
Neden mi? Anlatayım.
Öncelikle tüm eleştirilere rağmen Atilla Koç’un bu yıl Türk turizminin tanıtımı için ayrılan bütçeyi bir önceki yıla göre neredeyse ikiye katlayıp 120 milyon dolara çıkarmış olması kesinlikle alkışlanmayı hak ediyor.
Gerçi her yıl tanıtım için ayrılan bütçenin yarısı bile zor harcanıyor ama olsun.
Son tahlilde fuarlarla birlikte tanıtım bütçesi son yıllarda yabana atılmayacak bir oranda katlanarak büyüdü.
Fakat maalesef oran arttıkça bakanlık tanıtım işini daha kötü yönetmeye başladı.
İlk yanlış Türk turizminin tanıtımı konusunda bence hâlâ bugüne kadar yapılmış en iyi kampanyalardan birini çıkarmış olan ddf ajansının "sudan gerekçeler ve haksız suçlamalarla" 2005 sonunda oyun dışına itilmesiyle başladı.
Oysa Türk turizmi 2004 ve 2005’te yüzde 20’nin üzerinde bir büyüme hızına erişmişti.
2006’da biraz da ddf’e inat Türkiye’nin tanıtım kampanyası selefini en çok eleştiren Atilla Aksoy yönetimindeki Wunderman Türkiye’ye verildi.
Fakat ne hikmetse bakanlık WundermanÂile de uzun soluklu ve kapsamlı bir iÅŸbirliÄŸine gidemedi.
Türk turizminin kuş gribi, karikatür krizi ve terör yüzünden darboğaza girdiği bir dönemde turizm sektörü Wunderman’ın kullandığı "Akdeniz ve ötesi" sloganının intihal olup olmadığını tartıştı.
Bakanlık ne dedikodular karşısında Wunderman’ın kampanyasına sahip çıktı ne de gerekeni yaptı!
Oysa 2006 Türk turizmi açısından tam bir fetret dönemi olarak geçti!
Türk turizmi bırakın Koç’un kafiye olsun diye ortaya attığı 26 milyon turist hedefini tutturmayı, bir önceki yılın bile gerisinde kaldı.
Peki tüm bu olumsuzluklar karşısında bakanlık ne yaptı?
Bir yandan Türk turizmini özellikle Avrupa ve Rusya pazarında -ki bu pazar Türk turizminin yüzde 80’i demek- daha iyi tanıtabilmek için bütçeyi iki katına çıkardı, diğer yandan yerli ajanslar yerine yabancı ajanslarla çalışmayı tercih etti.
Aslına bakarsanız bakanlığın yabancı ajans tercihinde kategorik olarak bir sorun yok.
"Sonuçta bir konkur yaptık, 17 yerli ve yabancı ajans katıldı. Ama biz tercihimizi yabancıdan yana yaptık" diyebilirler.Â
Fakat hem usule hem de ortaya çıkan işlere bakınca ben bakanlığın yabancı ajans tercihini anlamakta güçlük çekiyorum.
Bir kere usul açısından bakanlığın sektöre verdiği mesaj şu: Yerli ajanslarla çalışıp dedikodularla boğuşmak yerine yabancılara giderim, kafam rahat eder!
Açıkçası bakanlık açısından kolaycı,Âturizm ve reklam sektörü açısından yaralayıcı bu yaklaşımın savunulacak hiçbir tarafı yok!
Atilla Bey bu mesajla belki de hiç farkında olmadan kendisini bir zamanlar "okullar olmasa şu Milli Eğitim Bakanlığı'nı ne güzel yönetirdim" diyen Milli Eğitim Bakanı’nın konumuna düşürüyor.
Oysa ona yakışan tüm dedikodular karşısında, mizahi üslubunun ardına gizlenmiş o her zamanki kararlı tutumunu göstermek olmalıydı.
Ama olmadı. Daha vahimi yabancı ajans diye karşımıza doğru dürüst internet sitesi bile olmayan, sektörde kimsenin adını duymadığı biri Alman diğeri Rus iki ajans çıkarıldı.
Yine de "Şom ağızlılık yapmayalım, belki de bakanlığın bir bildiği vardır" diyerek birçok meslektaşım gibi ben de tanıtımların yapılacağı güne kadar beklemeyi tercih ettim.
Fakat gördüklerim karşısında tek kelimeyle hayal kırıklığı yaşadım.
Şunu tekrar belirteyim: Sea GmbH ve Manifesta’nın yabancı olması değil mesele. Asıl sorun, yaptıkları tanıtımın tam anlamıyla bir reklam cinayeti olması!
Bir kere artık Türkiye’de 3. sınıf ajansların bile yadsımadığı "tanıtacağın ürünü her şeyden önce kendin tanı" altın kuralını resmen ıskalamışlar.
Bırakın Türk turizminin karakteristiğinin nelerden oluştuğunu anlama çabasını, İstanbul tanıtımında Urfa Balıklı Göl görseli kullanabilecek kadar Türk turizmine Fransız kalmışlar!
Doğal olarak her ödevini yapmayan tembel öğrenci gibi sorulara doğru cevaplar üretmek yerine tüm soru ve sorunları aynı basma kalıp cevapla geçiştirmeye çalışmışlar.
Düşünsenize, Türk turizmini tanıtmak için Alman Sea GmbH’nin kullandığı dâhiyane strateji şu: "Türkiye’nin T’sini farklı turist profilleriyle, bir kumsalda, bir yatta, bir dağda ve bir golf sahasında kollar havalanmış biçimde ayağa kaldır, turistlerin tatiline tatil kat, 2007’yi kurtar!"
İnanın dalga geçmiyorum. Tanıtım dosyasını baştan sona inceledim.
Yapılan iş tek kelimeyle sıradan!
Peki bu iÅŸ bu kadar basit mi?
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda 120 milyon dolar gibi bir bütçeyi iyi niyetle bu iş için ayıranlar hiç mi sormadılar "bu çok yaratıcı fikri!" Türk turizmine özgü kılan ne diye?
Mesela Sea GmbH’nin dersini doğru dürüst çalışmamış tembel öğrencileri aynı basma kalıp kampanyayı Tunus’un T’si için önerseler Tunus Turizm Bakanı yutar mıydı?
Yutmazdı tabii ki! O halde Atilla Koç gibi "külyutmaz" bir bakana nasıl yutturdular?
Sayın Atilla Koç, hiç mi aklınıza gelmedi, o her zamanki mizahi üslubunuzla "Bre gafiller, siz bu genel geçer kampanyayla Türk turizmine bırakın sınıf atlatmayı, sınıfta bırakırsınız" demeyi!
Ayrıca siz değil misiniz "Türk turizmi Mısır, Cezayir ve Tunus gibi ülkelerin atağa geçmesinden dolayı artık sadece fiyat avantajıyla rekabet edemez" diyen.
Öyleyse Mısır, Cezayir ve Tunus’un bile kabul etmeyeceği sıradan bir tanıtım kampanyasına nasıl "evet" dersiniz?
Bir de hiç mi geriye dönüp bakmadınız?
Yıllardır Türk turizmini ve İstanbul’u Türkiye imajının ötesine taşımak için onca kampanya yapıldıktan sonra bir yabancı ajans, atılan onca adımı sıfırlayıp Türkei gibi basma kalıp bir klişe ile sanki hiçbir şey yapılmamış gibi her şeyi başa sararken hiç mi içiniz yanmadı?
Allah korusun, Türkiye’de herhangi bir kriz çıksa Türk turizmi, stratejisi tamamen Türkei üzerine kurulu bir harf oyununa dayanan kampanyanın altında ezilmez mi?
Hani Türk turizminin hedefi, ülke risklerine rağmen kendi vaat ettikleriyle ayakta kalabilmek olacaktı?
Bir de merak ettim; bu kampanyayı Yunan, Çin ya da Arap alfabesi ile nasıl uygulayacaksınız?
Yoksa Turizm Bakanlığı Latin alfabesi kullanmayan ülkeleri ciddiye almıyor mu?
Ama bakın ben her şeye rağmen sizi ciddiye alıyor ve iyi niyetinize güvenerek "Gelin 2007 yılında şu 120 milyon doları heba etmeyin" diyorum...
PaylaÅŸ