O günü hiç unutmuyorum...Diplomaları aldık, epey kalabalık bir grup arkadaş okulun arka bahçesinde toplandık.
Başladım kravatlarımı bir bir yakmaya... Tuhaf çocuksu bir davranıştı, ama nasıl bir sevinç, nasıl bir rahatlama... Sanki boynuma geçirilen ilmek o an çözülmüş. Meğer orada bulunan tüm arkadaşlar o ilmeği çözmek istiyormuş. Herkes üzerinde kravat-kurdele ne varsa çıkarıp yanan kravatların üzerine attı. * * * O an hepimiz “Şimdi gerçekten mezun olduk” duygusuna kapıldık. İsyan değildi bu... Hatta yaptığımız şeyin ne kadar “salakça” olduğunu bile konuştuk... Ama üzerimize giydirilen üniformalı-ezbere dayalı eğitimden öylesine sıkılmıştık ki... Sembolik de olsa tepki koymak istedik... * * * Milli Eğitim Bakanlığı ilköğretim ve ortaöğretimde “serbest kıyafet” kararı aldı. Nimet Çubukçu’nun kararlılıkla uygulamaya çalıştığı “serbest kıyafet” uygulamasını sonuna kadar destekliyorum... Okul hayatım boyunca kara önlükten de, beyaz yakadan da, üç numara saç tıraşından da, tek tip gri pantolon, lacivert kravat-ceket uygulamasından da, bütün bu kıyafetlere yansıyan ezberci-şekilci eğitim anlayışından da nefret ettim. Öylesine nefret ettim ki, sınıf arkadaşlarıma “Mezuniyet töreninden sonra tüm kravatlarımı yakacağım” dedim. Ve o gün geldiğinde çocuksu bir zevkle bütün kravatlarımı yaktım. * * * Okullarda serbest kıyafet uygulamasına karşı çıkan iki grup var. Bir, serbest kıyafetin disiplinsizlik ve eşitsizliğe sebep olacağını düşünenler. İki, okul forması üreten tekstilciler. Çubukçu serbest kıyafet uygulamasına geçmeden önce çok demokratik bir yol izledi. Öğrenci, öğretmen ve velilerin katıldığı bir anket yaptırdı. Anketin sonucu, öğrencilerin % 90’ı serbestlikten yana. Veliler ve öğretmenler de çoğunluk itibariyle serbestliği destekliyor. Yani ortada bir dayatma yok, tabandan yukarı bir serbestleşme talebi var. Keşke benzer bir dönüşüm analitik olmak yerine dogmatikliği teşvik eden, soru sordurmak yerine cevap ezberleten eğitim anlayışına da yansısa... * * * Serbest kıyafetin disiplinsizliğe yol açacağını iddia edenler eğitimi askerlikle karıştırıyor. Disiplin kıyafetle değil çocuğun okuluna duyduğu sevgi, saygı ve bağlılıkla oluşur. Eşitlik ilkesine gelince... Doğrusu bu argümanı da anlamakta güçlük çekiyorum. Mesela sevgili Rifat Hisarcıklıoğlu “O yaştaki çocuklara kıyafetleri üzerinden zengin-fakir ayrımı yaşatmayı hangimizin vicdanı kaldırır? Daha o yaşta adalet duygusu zedelenen çocuk ilerde ne hale gelir...” demiş. Çocukları aşırı idealize-romantize eden bu yaklaşımı doğrusu Rifat Bey’e yakıştıramadım... Tekstil sektöründen gelen tepki belli ki TOBB Başkanı’nı böyle bir açıklamaya itmiş. Ama insaf! * * ** Ne yani çocukları okulda tek tip giydirince adalet ve eşitlik mi sağlanmış olacak? “Zengin fakir, markalı markasız ayrımcılığı başlarmış...” Bir kere illa zengin fakir ayrımından bahsedilecekse bu özel okulla başlar. Yoksa kendisi de kolej mezunu olan Hisarcıklıoğlu özel okullara da mı karşı? Hiç zannetmem... Ayrıca tek tip de olsa zengin yine gider özel terzisine diktirir, fakir pazardan alır. Dahası bunlar çok demode yaklaşımlar çünkü moda çoktan demokratikleşti. İmkânı olan Armani’den 200 TL’ye gömlek alır, olmayan LC Waikiki ya da Koton’dan 20 TL gibi gayet uygun bir fiyata yine markalı, yine tasarımlı gömlek giyer... Modanın ulaşılmazlığı eskidendi, şimdi lüks bile kimilerinin gözünde ayağa düştü... * * * Hem bu eşitlik adına önlük-üniforma saplantısı hangi tarihsel bilincin sonucu? Tek tip üniformalı eğitim ilk 16. yüzyılda aristokrat çocukları diğer çocuklardan ayırmak, onların ayrıcalıklı olduğunu vurgulamak için ortaya çıktı. Sömürgecilik döneminde ise İngilizler otorite sağlamak adına Hindistan’da uygulamayı yaygınlaştırdı. Polonya ve Rusya’da bile tek tip önlük uygulaması komünizmin sembolü olarak görüldüğü için 1990’ların başında kaldırıldı. Sonra denetim ve yönlendirme işi okul aile birliklerine bırakıldı. Amerika, Almanya ve Fransa’da serbest... * * * Doğu Bloku ülkeleri bile eğitimin içeriğini, sanayi ve teknoloji ile ilişkisini tartışıyor. Biz de ise TOBB gibi şeffaf kayıtlı piyasa ekonomisinden yana bir kurum tabanın baskısına boyun eğip “serbest kıyafete” karşı çıkıyor. Hisarcıklıoğlu “Bakanlık bu uygulamaya 2010’da geçerek tekstil sektörü ve milyonlarca liralık kaynağı heba edecek” dese hak veririm... Çünkü gerçekten de uygulama bu yıl başlarsa en az 250 milyon dolarlık siparişi verilmiş iplik-kumaş ve depolarda bekleyen önlük-üniforma çöpe gidecek. Yıllar önce kravatını yakmış bir öğrenci olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın kararını sonuna kadar destekliyorum... Ama buradan bir “kravatıyla tekrar barışmış bir hayat öğrencisi” olarak Bakan’a dostça bir uyarım var... “Nimet Hanım lütfen iyi bir adım atarken Türk ekonomisi için önemli bir sektörü mağdur etmeyin. Uygulamayı birkaç yıllık bir geçiş döneminden sonra başlatın. Böylece hem 250 milyon dolarlık stok heba olmaz hem de okul kıyafeti üreten şirketler alternatif iş modelleri geliştirir...”