İki Zafer’in yarattığı fenomen

PAZAR günü akşam saatlerinde eğitim sektöründen bir arkadaşımla buluşacaktım.

“Nerede buluşalım” diye sordu, hiç tereddüt etmeden “İstinye Park” dedim.

Haberin Devamı

İstinye Park benim favori alışveriş merkezim.

Sadece benim mi 3.5 yaşındaki kızım ve karımın da.

İstanbul’daki alışveriş merkezlerinin, onlar kendilerine AVM diyor, ziyaretçi sayısından ciro-kâr dengesine bakıyorum, İstinye Park İstanbulluların da ‘ilk tercihi’ olarak görünüyor.

* * *

Onca alışveriş merkezi global finans krizinin etkisiyle can çekişirken 2007’nin sonunda kurulan İstinye Park ekonomik anlamda ‘bir yıldız gibi’ parlıyor.

Hatta daha açık söyleyeyim İstanbul’un alışveriş merkezi fenomeni Akmerkez’i resmen tahtından indirdi.

Öyle ki prestijli konsepti ile uzun yıllar diğer alışveriş merkezlerine ‘tepeden bakan’ Akmerkez, İstinye Park’ın açılmasıyla ilk kez silkinip kendine gelme ihtiyacı hissetti.

Bir yıldır ha bire yenileniyor. Ama işi zor!

Çünkü İstinye Park kurulduğu yıl 550 milyon dolar ciroyla liderlik bayrağını devraldı.

* * *

Aslında Akmerkez’e ilk darbe kendisini daha çok ‘üst orta gelir grubu beyaz yakalıların havalı mekânı’ olarak konumlayan Kanyon’dan geldi.

Ama rekabette asıl darbeyi ‘en ucuzla en pahalıyı’, ‘en yerli ile en yabancıyı’, ‘en kapalı ile en açığı’ çok başarılı bir biçimde harmanlayan İstinye Park vurdu.

Geniş bir orta sınıfın yanı sıra fakir ile zengini aynı mekânda ‘rahatsız etmeden’ bir araya getirmek dünyanın en zor işidir.

İstinye Park mekân tasarımından hizmet anlayışına çok kısa bir sürede bunu başardığı için bir fenomendir.

Ne Kanyon’un elitizmi ne de Cevahir’in karmaşası...

* * *

En alt katta mesela C&A’dan 20 TL’ye alabileceğiniz bir gömleğin fiyatı en üst kata çıktığınızda özel dikim yapan Milimetric’te 200 TL’yi bulur.

Üç-beş adım atıp İstinye Park’ın şık avlusuna çıktığınızda Gucci’den Ralph Lauren’e bir gömleğin fiyatı 500 TL’yi geçer.

Fakat işin sırrı tek başına ‘en ucuzla en pahalıyı’ üst üste koymaktan geçmiyor.

Bunu çokkatlı mağazalar da yapıyor.

İstinye Park’ı farklı kılan bu insanları bir araya getirmesi değil, bir arada yaşatabilmesi.

Aslına bakarsanız İstinye Park ön güvertesindeki Avrupai avlusu, her katmana hitap eden ana gövdesi ve arka güvertesindeki Mısır Çarşısı’ndan mülhem geleneksel pazaryeri ile tam bir Türkiye’dir.

Herkesin kendisinden bir şeyler bulduğu, kendince olmak istediği Türkiye.

Çelişki ve beklentilerimizin özeti.

* * *

İşte bu fenomen Türkiye’yi doğru okuyan iki kafadar işadamının eseri.

Zafer Kurşun ve Zafer Yıldırım’ın hayal ve organizasyon gücünün zaferi.

Doğuş Grubu’nun patronu Ferit Şahenk’in akılcı ortaklığının ürünü.

Öyle ki komplekslerimiz de orada, konfor ve katma değerimiz de.

Mesela her gidişimde şu Avrupai avlusuna hem ‘imreniyor’ hem de ‘gıcık’ oluyorum.

Türkiye’nin ‘gösteriş budalalığı’ ile ‘yaşam kalitesi’ arasında gidip gelen Avrupalılaşma macerasını oradan izliyorum.

Bu pazar da izledim.

Ücretsiz otoparktan tam yola koyulmuşken arkadaşım aradı.

Meğer o Avrupai avluda yağmur altında hâlâ valeye verdiği arabasını bekliyormuş.

Benim çıkıp çıkmadığımı merak etmiş.

* * *

Aradan 20 dakika geçti neredeyse eve vardım, tekrar aradı.

“İnanmayacaksın ama hâlâ bekliyorum” dedi.

Dahası birbirinden gösterişli arabalar valenin önünde kuyruk olmaya devam ediyormuş, ta ki valeciler pes edene kadar.

Dünyanın hiçbir alışveriş merkezinde ücretsiz ve gayet pratik bir otopark varken, ücretli valenin önünde bu kadar kuyruk olmaz.

Aşağıda çok geniş ücretsiz otopark, yukarda ücretli gösteriş budalalığı.

Dedim ya İstinye Park Türkiye’ye ayna tutan çok önemli bir fenomen.

Çelişki ve çeşitliliğimizin Zafer’i.

Yazarın Tüm Yazıları