Ä°çiÅŸleri bakanını ÅŸoke eden manÅŸetler

Kaderin cilvesi bu olsa gerek.

Haberin Devamı

Almanya İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble’nin bir dizi siyasi temas için Ankara’ya geldiği pazartesi günü, Almanya’nın Ludwigshafen kentinde çıkan bir yangında 9 Türk hayatını kaybetti.

Tabii hemen akıllara 15 yıl önce Almanya’nın Solingen kasabasında Neo-naziler tarafından kundaklanan ve 5 Türk’ün ölümüyle sonuçlanan ırkçı facia geldi.

Tekerlekli sandalyesi ile Anıtkabiri ziyaret eden bakan haberi aldığında hızla telefona sarıldı. Ne olup bittiğini an be an öğrenmek istedi.

Kundaklanma şüphesi herkesten çok Schaeuble’nin beynini kemiriyordu.

Olay yeri incelemesinin ilk aşamasında, o binada yaşayan Aylin ve Bedriye adlı iki kız kardeşin anlattıkları dışında kundaklanma şüphesini doğrulayan bir delil bulunamadı.

Haberin Devamı

Türk meslektaşı ve Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüşen Alman bakan, dalga dalga yayılan şüpheleri gidermek için açıktan davet yaptı: "Yangının araştırılması için 50 kişilik bir soruşturma komisyonu kurduk. Buyurun Türk yetkilileri de gönderin, soruşturmayı birlikte yapalım."

Nitekim Türkiye’den uzman bir heyet Devlet Bakanı Mustafa Sait Yazıcıoğlu eşliğinde hemen yola koyuldu.

Schaeuble’nin Türk siyasetçilerden tek bir ricası vardı.

"Aman ne olur kundaklamaya ilişkin somut bir delil bulmadan hüküm vererek gerilimi yükseltmeyelim."

Fakat Schaeuble’nin korktuğu ilk günde başına geldi.

Daha yangının sıcaklığı sürerken, Türkiye Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik, ırkçı saldırı imasıyla, Alman yetkilileri olaya yerinde müdahale etmemekle suçladı.

Oysa açıklamanın yapıldığı saatlerde kendisi de henüz yangın mahalline gitmemişti.

Tabii Alman bakan esas ÅŸoku salı günü önüne konan bazı Türk gazetelerinde "Yeni Solingen"Âimalı manÅŸetleri görünce yaÅŸadı.

Nitekim BaÅŸbakan Tayyip ErdoÄŸan, Alman bakanla yaptığı görüşmede olayın bir an önce aydınlatılmasını istedi, kuÅŸku ve manÅŸetleri dikkate alarak "Yeni bir Solingen olayı yaÅŸamak istemiyoruz"Âdedi.

Dedim ya kaderin cilvesi, Almanya’da böylesine acı ve vahim bir olayın yaşandığı gün, sen Türkiye’desin. Kaçış yok!

Haberin Devamı

Schaeuble nereye gitse aynı kuşkucu sorularla karşılaştı.

Nitekim Önceki akşam Cüneyt Zapsu’nun evinde onuruna verilen akşam yemeğinde tekerlekli sandalyesinde bezgin bir biçimde otururken, gazetecilik refleksim gereği aynı soruyu ben de sordum.

"Tüm bu süreçte Türkiye’de bulunmanız da ayrıca bir ironi olsa gerek" diyerek...

Acı acı gülümsedi.

Tüm süreci yukarda anlattığım şekilde özetledi.

Gazeteci olduğumu bildiği için birkaç kez sözü kendisini şoke eden manşetlere getirdi.

"Yanılıyorsunuz, salı günü tüm gazetelerin manşetlerini ben de dikkatle inceledim, sizi şaşırttığını tahmin ettiğim birkaç gazete manşeti dışında, Türk basınının üçte ikisi, şüphelere yer vermekle birlikte alabildiğine dikkatli bir dil kullanmış. Eskiden olsa ezici çoğunluk çok daha provakatif bir tavır sergilerdi" dedim.

Haberin Devamı

"Haklı olabilirsiniz"Âdedi.

Anladım ki Alman Büyükelçiliği, bakanın önüne daha çok "Yeni Solingen" başlıklı gazetelerin çevirilerini koymuş. Yangın, Türkiye’nin AB üyeliği, Sarkozy-Merkel yakınlaşması derken, baktım sohbet siyaset ekseninde sürüp gidiyor.

Oysa benim asıl merak ettiğim Almanya’nın "en popüler ve de en tutucu siyasetçisi" olarak tanınan Schaeuble’nin tam 18 yıldır tekerlekli sandalye üzerinde yürüttüğü mücadele.

Onca politik sohbetten sonra Schaeuble, "Hiç kolay olmadı, ama direndim" demekle yetindi.

Aslında Alman bakanın hayatındaki tek cilve yangın sırasında Türkiye’de olması değil. Eskiden Türkiye’nin AB üyeliği sorulduğunda "Bir gün İsrail AB üyesi olursa, Türkiye de olur" diyerek dalga geçiyordu.

Haberin Devamı

Sohbetimiz sırasında en az üç defa "ben kesinlikle umutluyum" dedi.

Doğu ve Batı Almanya birleşmesinin mimarı olarak nitelenen Schaeuble, 1990 yılının Ekim ayında Oppenau'da yürüttüğü seçim kampanyası sırasında akli dengesi bozuk bir Alman’ın saldırısına uğramış.

Onu tekerlekli sandalyeye mahkum eden saldırgan bir radyo programında bakandan özür dilemiş, sonra da serbest bırakılmış.

Babasının Smith&Wesson silahı ile bakana saldıran Kaufmann’ın gerekçesi çok ilginç: "Almanya bir terör devleti, kendimi korumak için saldırdım."

Kaderin cilvesi bu olsa gerek.

Alman İçişleri Bakanı Schaeuble şu günlerde ülkesinde en çok ayrımcılığa yol açmakla suçlanan yeni terör yasasıyla gündemde.

Yazarın Tüm Yazıları