Paylaş
Genelde tanımadığım numaraları açmam.
Telaşlı bir ortamda olmama rağmen nedense o an elim cep telefonumun yeşil yani "aç" tuşuna gitti.
İyi ki de gitmiş.
Arayan Merkez Bankası eski Başkanı Süreyya Serdengeçti'ydi.
Hafta sonu olduğu için ofis yerine cep telefonundan aramayı tercih etmiş.
"Eyüp Bey umarım rahatsız etmiyorumdur" diye başladı söze.
"Estağfurullah uzun bir aradan sonra sesinizi duymak ne güzel" diye karşılık verdim.
Süreyya Bey'le Merkez Bankası Başkanlığı'ndan ayrılıp TOBB ETÜ'de öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladığından bu yana çok istememize rağmen bir türlü bir araya gelememiştik. Dolayısıyla bir süre karşılıklı hasbıhal ettik.
Derken Süreyya Bey; "aslında bugün sizi arıyor olmamın özel bir sebebi var, bir konuda hemen açıklama yapma ihtiyacı hissettim" dedi.
"Buyurun" dedim, başladı anlatmaya.
Meğer bir gün önce Bandırma Ticaret Borsası'nda "Global Kriz ve Türkiye" başlıklı bir konuşma yapmış.
Amerika'da gayrı menkul piyasasında başlayan krizin nasıl dalga dalga tüm dünyayı etkisi altına aldığını anlatmış. Türk ekonomisinin 2005'ten bu yana topalladığını, büyüme hızının yüzde 7'lerden 1'lere düştüğünü, tasarruf açığını karşılamak için daha fazla dış kaynağa ihtiyaç duyulduğunu fakat bu duruma rağmen hükümetin 10 aydır IMF ile müzakereleri neticelendirmemesini anlamakta güçlük çektiğini belirtmiş.
Ve konuşmasının bir yerinde aylar önce Referans'ta çıkan bir yazıma ismimle beraber atıf yaparak şunları söylemiş: "Bu ifade bana ait değil.
Ama rahatlıkla söyleyebilirim çünkü Referans Gazetesi'nde Eyüp Can yazdı. Diyor ki Başbakan Yardımcısı için ortada yangın var yangın da büyüyor. Başbakan yardımcısı yangının fotoğrafını çekmekten su dökme aşamasına gelememiş, oysa eylem zamanı."
Ertesi gün gazeteleri açmış ve bir de bakmış kendisi ismimi vermiş olmasına rağmen o benzetme için bana atıf yok. Bunun üzerine hiç vakit kaybetmeden beni arayıp durumu izah etmeye karar vermiş.
Süreyya Bey'i tanırım.
Türkiye'nin yetiştirdiği en kıymetli bürokratlarından biri olmanın yanı sıra inanılmaz derecede titiz ve naziktir.
Fakat inanın böylesi bir açıklamayı yine de beklemiyordum.
Karşımdaki kişi ciddiyeti ile nam salmış biri olmasa "şaka yapıyor galiba" diyeceğim.
Ama ne mümkün!
Süreyya Bey gayet ciddi.
Herhalde benim bir şekilde o haberleri görüp "ya bu benzetme bana aitti" deyip üzüleceğimi zannetmiş.
Daha doğrusu ismimi zikrettiği halde gazeteci arkadaşın ismimi kullanmadan haberi geçmesine Süreyya Bey üzülmüş.
"Yazınızdaki o ifade hoşuma gittiği için not etmiştim. Kullanırken de size ait olduğu anlaşılsın diye isminizi zikrettim fakat buna rağmen sanki ben kullanmışım gibi aktarılmış, kusura bakmayın…"
Süreyya Bey'in izahını anlamam bile epey vaktimi aldı.
Sonunda "olur böyle şeyler muhtemelen gazeteci arkadaşlar haberi kısaltmak için ismi atmışlardır" dedim.
Bir ekonomi gazetesi yöneticisi olarak her gün onlarca telefon, faks ve e-mail alırım.
Kimi yaptığımız haberlerden şikâyet eder, kimi düzeltme ister kimi de teşekkür eder.
Bunların hepsine alışığım. Fakat tekrar ediyorum hafta sonu Merkez Bankası eski Başkanı Süreyya Serdengeçti'den aldığım telefon gazetecilik yaşamımın "en nazik" ve de "en kıymetli" mesajıydı.
İnanın yazdığım bir yazıdan dolayı beni iltifata boğsa bu kadar etkilenmezdim.
Seçim öncesi siyasetçilerin kullandığı dilin düzeyi üzerine kafa yorarken Serdengeçti'den böyle bir telefon almak beni hayli etkiledi.
Serdengeçti'nin Merkez Bankası Başkanlığı görevinden alınmasını AK Parti Hükümeti'nin "ötekileştirme" operasyonunun dönüm noktası olarak görenlerdenim.
Hükümet "bizden değil" diyerek hoyrat bir biçimde görevden aldığı Serdengeçti'yi kaybetmekle sadece çok başarılı bir Merkez Bankası
Başkanı'nı yitirmedi, asıl çok anlamlı bir hassasiyeti yitirdi: NEZAKET!
Paylaş