Paylaş
Hatta bir muhbirimiz de var, Erhan Tuncel.
Hani şu cinayetten çok önce defalarca Trabzon Emniyeti’ne “McDonald’s bombacısı Yasin Hayal, Agos Gazetesi’nin önünde Hrant Dink’i vurdurtacak” diye bilgi veren Yardımcı İstihbarat Elemanı.
Peki, ama ‘gerçek azmettiriciler’ nerede?
* * *
Hrant’ın oğlu Arat Dink, “Üç yıldır bizimle dalga geçiyorlar” diyor.
Haklı çünkü dün 14. Ceza Mahkemesi’nde davanın 12. duruşması gerçekleşti ve bırakın cinayetin arkasındaki karanlık isimleri, ‘ihmal ve kusuru bulunanlar’ bile meçhul.
En son geçen hafta İçişleri Bakanlığı Müfettişleri ‘ihmalle’ suçlanan, aralarında İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in de bulunduğu 19 Emniyet görevlisini suçsuz buldu.
“Erhan Tuncel’in tetikçi Ogün Samast’ın ismini ihbar etmek için polisi aradığı hatta Emniyet’e mesaj çektiği, buna rağmen önlem alınmadığı” iddiası “Tuncel polise giderek veya 155’i arayarak bu bilgiyi verebilirdi” gibi dolambaçlı bir yorumla çürütüldü.
Peki, o zaman kim ‘kusurlu’, ihmali olanlar nerede?
* * *
19 Ocak 2007’de gerçekleşen Dink cinayeti sonrası Emniyet içerisinde Trabzon-Ankara-İstanbul hattında ‘ihmal ve kusuru’ bulunanlar sürekli birbirini suçladı.
Trabzon İstihbarat’ı “Biz Erhan Tuncel’den aldığımız duyum sonrası Ankara İstihbarat’ı defalarca bilgilendirdik, İstanbul İstihbarat’a da ‘Yasin Hayal İstanbul ilinde ses getirecek bir eylem yapmayı planlıyor, hedef olarak Hrant Dink’i seçti, eylemi gerçekleştirmek için İstanbul’a gidecek ve Sarıgazi ilçesinde bir fırında çalıştığı bilinen abisi Osman Hayal’in yanında kalacak’ dedik” diyor.
Hakikaten de Trabzon Emniyeti, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne ‘gereğini yapmak’ için, Ankara İstihbarat Daire Başkanlığı’na ‘bilgi’ için gönderdiği 17.2.2006 tarihli yazıda açıkça uyarıda bulunmuş.
“Yasin Hayal’in McDonald’s’a yaptığı eylem öncesinde de yine benzer söylemlerde bulunduğu göz önüne alınarak şahsın söz konusu eylemi yapabilecek bir yapıya sahip olduğu değerlendirilmekte...”
* * *
Aradan geçen üç yılda arka arkaya yazılan müfettiş raporları uyarının gereğinin yerine getirilmediğini gösteriyor.
Zaten bu yüzden 24.2.2006 tarihinde Sarıgazi’ye gidip Osman Hayal isminde birini bulamadığını belirten iki polis memuru Yusuf Kartal-Fadıl Erkin ve dönemin İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler görevden alınmıştı.
Trabzon “Biz Ankara ve İstanbul’u uyardık” diyor, Ankara “Koruma ve koordinasyon Trabzon ve İstanbul’un göreviydi” diyor, İstanbul’sa “Bize bir kez tahkikat yapmamız için yazı geldi, gereğini yaptık fakat devamı bildirilmedi...”
İlk yazılan müfettiş raporuna göre iki polis memuru adresi doğru dürüst araştırmamışlar. Nitekim bu yüzden kınama aldılar.
Fakat Hrant Dink’in avukatlarına ulaşan ve teftiş raporuna da giren önemli bir belgeye göre o iki polis memuru 24.2.2006 tarihinde yani Osman Hayal’in adresini tespit etmek için Sarıgazi’ye gittiklerini söyledikleri gün, sabah 9.30’dan gece 1’e kadar Fatih semtinde başka bir konuyla alakalı takip ve tarassutta bulunmuşlar.
* * *
Yani Emniyet arşivlerine giren iki ayrı belgeye göre Yusuf Kartal ve Fadıl Erkin hem sabahtan gece yarısına kadar bir grup polisle Fatih bölgesinde takip ve tarassutta bulunuyor hem de aynı gün karşı yakada bulunan Sarıgazi’de Osman Hayal’le ilgili tahkikat yapıyor.
Dün Dink cinayeti davasının avukatı Fethiye Çetin’le konuştum.
Ona göre bu durum fazlasıyla şüpheli.
Bir insan aynı anda iki yerde birden olamayacağına göre raporlardan biri ‘düzmece’.
Yani o iki polis memuru Sarıgazi’ye hiç gitmedi.
Cinayetten sonra gitmiş gibi belge düzenlendi.
Çetin, tarassut raporunun usule uygun, Osman Hayal’le ilgili tahkikat yazısının ise hem içerik hem de usul açısından problemli olduğunu söylüyor.
* * *
Hakikaten de iki belgeyi yan yana koyduğunuzda ‘Takip Tarassut Raporu’nun saat saat yapılan her işlemi kayda geçirdiğini, Yasin Hayal’le ilgili yazının ise herhangi bir saat belirtmeden, klasik formatın dışında alelade bir dilekçe gibi yazıldığı görülüyor.
Bu da akla Yasin Hayal’le ilgili araştırma belgesinin cinayetten sonra “Biz zamanında uyarının gereğini yerine getirdik, Sarıgazi’ye gidip o adresi araştırdık” diyebilmek için sonradan düzenlendiğini getiriyor.
Eğer o gün ayrı bir işe gidilseydi ‘bu durum mutlaka tarassut raporunda belirtilirdi’ deniyor. Yani iddiaya göre sadece ihmal yok aynı zamanda ‘sahte belge’ de düzenlenmiş.
* * *
Bu yazıyı yazmadan önce iki belgede de imzası bulunan dönemin İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan’ı aradım, o aynı fikirde değil.
Bir kere tüm kusur ve ihmalin tekrar iki polis memurunun Osman Hayal’in adresiyle ilgili araştırmasına indirgenmesini ‘haksızlık’ olarak değerlendiriyor.
“İkincisi, iki polis memuru o gün içerisinde iki ayrı işe gidebilir, takibi yapan grup kalabalık olduğu için, gün içinde ya da öncesinde bu iki memurun Sarıgazi’ye geçmiş olması mümkün. Üçüncüsü, teftiş raporlarında bu iki memurun ajandasında o gün Sarıgazi’ye gittiklerine dair notlar olduğu tespit edildi...”
Ve son olarak “Elbette gerçekten o gün Sarıgazi’ye gidip gitmediklerini en iyi o iki memur bilir, bu olaydan sonra hiç görmedim ama benim vicdani kanaatim gittikleri yönünde” dedi.
* * *
Tarafların görüşleri böyle.
Fakat sonuçta aradan üç yıl geçmiş olmasına rağmen ortada fazlasıyla izaha muhtaç iki ayrı belge, müfettiş raporları ve dava dosyasına ilişkin onlarca soru işareti var.
İhmal belli, ihmali bulunanlar belirsiz.
Cinayetin faili yargılanıyor, arkasındakiler hâlâ meçhul.
Haksız mı Arat?
“Üç yıldır bizimle dalga geçiyorlar” derken...
Paylaş