Daha az sancılı bir dönüşüm nasıl olur

DOĞAN Hızlan pazar günü köşesinden “İstiklal Caddesi ikiye mi bölünüyor” sorusunu sorunca bu yazıyı yazmam farz oldu.

Haberin Devamı

Muhsin Ertuğrul Sahnesi yıkıldı, yerine yenisi yapıldı.

AKM haklı ya da haksız korkular yüzünden yıkılamadığı-yeniden yapılamadığı için şimdilik kaderine terk edildi.

Suna Kıraç Sanat Merkezi bürokrasinin harekete geçmesini bekliyor.

Fakat Doğan Bey haklı, Beyoğlu hızla dönüşüyor.

Ve bu öylesine bir semtin dönüşümü değil, çünkü Şişli-Taksim hattı, özellikle de Beyoğlu bir semtten çok açık hava müzesi.

Yıllarca ihmal edilmiş saklı bir mücevher.

* * *

İster ticari ve kültürel yaşamın doğal akışı, ister Türk burjuvazisinin Beyoğlu’nu yeniden keşfi deyin 19. yüzyıl İstanbul’una damgasını vuran Beyoğlu, 21. yüzyılda yeniden parlıyor.

Muhteşem bir mimariye sahip metruk binaların yerini, şık mağazalar, her zevke hitap eden barlar, lokantalar, galeriler, müzik ve sanat merkezleri alıyor.

Şişli-Süleymaniye hattında eski İstanbul yeniden doğuyor.

Fakat her dönüşüm gibi bu dönüşüm de sancılı ve çelişkili.

* * *

Geçen hafta Borusan Müzik Evi’nin açılışına katıldım.

Aslında bugün size bu dönüşümün sembollerinden biri olarak Borusan Müzik Evi’ni anlatacaktım.

Metruk bir bina ruhu ve dokusu bozulmadan nasıl modernize edilir, bir yandan genç yeteneklerin diğer yandan sanatçı ve sanatseverin hizmetine nasıl sunulur...
Açılışı Türkiye’nin ruh haline çok uygun düşen Doğu ve Batı müziği senteziyle Mercan Dede yaptı. Bir yanda kanun-ney, diğer yanda Borusan oda orkestrası.
Hepsinden önemlisi onlar harmoni içinde çalarken Meksikalı bir ressam müziğin ritmine kendisini bırakıp sahnede resimler yaptı.

Müzik resimle, geçmiş bugünle, Doğu Batı’yla devasa tuvaller üstünde dans etti.

Merak eden gitsin Borusan Müzik Evi’ni zeminden 6. kattaki muhteşem terasa kadar resim ve müzik eşliğinde dolaşsın.

* * *

Bir diğer örnek Faruk-Füsun Eczacıbaşı çiftinin Galata Kulesi’nin karşında adeta yoktan var ettikleri ‘müze-ev’.

‘Müze-ev’ diyorum çünkü Eczacıbaşı çifti yıkık dökük birkaç binayı alıp adeta bir müze titizliğinde restore ederek eve dönüştürdü.

Hem de bazı arkadaşlarının “Kafayı mı yediniz, nasıl yaşayacaksınız orada” uyarısına rağmen.

Keşke haftanın belli bir günü meraklılarına açsalar evlerini.

* * *

Şimdi gelelim bu dönüşümün diğer yüzüne.

Çok sayıda örnek verebilirim fakat ben içimi sızlatan iki yeni gelişmeyi paylaşacağım.

Birincisi tarihi Markiz Pastanesi.

Geçmişi 1840’lı yıllara kadar giden Markiz Pasajı’nın içinde yer alan Markiz Pastanesi öylesine pastane diyerek geçilip gidilecek bir mekân değil.

Duvarlarındaki vitraylar, binanın ihtişamı, servisin zarafeti...

Benzerlerine ancak Viyana ya da Paris’te rastlayabileceğiniz türden bir müze-kafe.

Birkaç kez el değiştirdi.

Zaten yıllar önce Lebon’dan Markiz’e dönüşümü de sancılı olmuştu.

Fakat son hali tek kelimeyle korkunç.

* * *

O içedönük inci tanesi Markiz gitmiş yerine neon ışıklı tabelası, fast-food tarzı yemek fotoğraflarıyla ben buradayım diye bağıran Lezzet Durağı gelmiş.

1.5 liraya mercimek çorba, 2.5 liraya makarna satılan, o güzelim vitrini yemek afişleriyle kaplı bir lokanta.

Yanlış anlaşılmasın ne çorbanın 1.5 liraya satılmasına ne de bu konseptte bir lokantaya itirazım var. İstiklal Caddesi’nde bu konseptte yüzlerce mekân var.

Fakat Markiz’den bir tane var, daha doğrusu vardı, artık yok.

* * *

Gelelim bir diğer tarih cinayetine: Mudo Pera.

Geçmişi Markiz kadar eski.

Ve maalesef kaderi Markiz’le aynı.

Çünkü içindeki ahşap oymalar ve tarihi dokusuna gözü gibi bakan, o mekânı yıllardır hiçbir ticari beklenti içine girmeden işleten Mustafa Taviloğlu’nun Pera
Mudo’
su akıl almaz bir bilirkişi oyunuyla tahliye ediliyor.

Taviloğlu dün vitrine içi kan ağlayarak “Maalesef tahliye ediliyoruz” afişi astı.

Gerçi yargı süreci tamamen bitmiş değil ama geldiğimiz nokta Beyoğlu’nun çok acımasız ve hoyratça ilerleyen diğer yüzünü gösteriyor.

En ilginci de şu:

Markiz’i de Pera Mudo’yu da “Üç-beş kuruş fazla olsun isterse köfteci olsun” mantığıyla katleden aynı şirket. İngiltere merkezli Eastern European Property Fund.

Merak ediyorum acaba bu fonun yöneticileri benzer bir hoyratlığı Londra’da bırakın yapmayı akıllarından geçirebilirler miydi?

* * *

Dedim ya her hikâyenin en az iki yüzü var ve her dönüşüm sancılı ve çelişkili olur.

Ciddi bir mimari değer taşımamasına ve işlevini yitirmiş olmasına rağmen AKM yıkılmasın kampanyası yapanlara sesleniyorum...

Korkunuzu anlıyorum ama hiç değilse, işlevi, dokusu, ruhu ve mimari değeri olan yapılara ideolojik sebeplerle değil gerçekten değerli oldukları için sahip çıkalım.

Çıkalım ki Şişli’den Süleymaniye’ye Türkiye’nin dönüşümü daha az sancılı olsun.

Yazarın Tüm Yazıları