PaylaÅŸ
Fakat Referans’ın dünkü manşetinden aktaracağım haberin "iyi" tarafını bulmayı sizden isteyeceğim.
Haber şu: Türk markalarını taklit eden Çin, sadece bu markaları üretmekle kalmıyor aynı zamanda dünyanın dört bir yanına ihraç ediyor!
Türk markaları ve ekonomisi açısından "kötü haber" gün gibi aşikar.
Fakat boyutları taklit uzmanlarının bile hayal gücünü zorluyor.
Çinli üreticiler taklit konusunda işi öylesine abartmış durumdalar ki, artık konu "taklitten" çıkıp "sahteciliğin" alanına girmiş.
Mesela Türkiye'de ıslak mendil pazarının lideri Uni’nin adresi ve telefonları bile taklit ürünlerde birebir kullanılmış.
Yani resmen "sahtekarlık" yapılmış.
O da yetmemiş. Uni markası ile 45 ülkeye ihracat yapan Ataman Kozmetik’in yurt dışında lider olduğu tüm pazarlarda, taklit ürün aynı marka ve adresle pazara sunulmuş.
Uni’nin patronu Ataman Özbay haklı olarak çok dertli; "Yıllarca marka yaratmak için uğraştık. Tam markamızı Türkiye dahil bir çok ülkede pazar birincisi yapmışken, kendi markamızın taklitleriyle rekabet etmek zorunda bırakıldık" diyor.
Komik ama gerçek!
Markanız tüm rakiplerini geçip pazarın lideri oluyor, fakat kendi taklidiyle baş edemiyor. Nasıl etsin ki?
Özbay çareyi her ülkede Çinli taklitçilerle savaşmakta bulmuş. Bir yandan hukuk savaşı açmış diğer yandan her ülke için farklı ürün geliştirmeye başlamış.
Aynı sorunu yaşayan Kale Kilit ise hızını alamayıp sırf bu işle mücadele etmek için Çin’de özel ofis açmış. Nasıl açmasın?
Taklit ve sahtecilikten Kale Kilit’in yıllık zararı 10 milyon dolar.
En vahimi ise Damat&Tween’in başına gelenler.
Çinli bir firma gemiyi öylesine azıya almış ki tutmuş Mısır’da taklit Damat&Tween ürünlerin satıldığı mağazalar açmış.
"Bu kadarına da pes" diyeceksiniz değil mi, durun daha bitmedi.
Çin’de çeşitli anlaşmalı faaliyetleri bulunan MAN Grubu'nun Türkiye'de Fortuna adıyla üretilen otobüs modeli Çin'de bire bir taklit edilmiş.
"Adamlar Ferrari’nin bile taklidini yapıyor, Fortuna ne ki?" diyebilirsiniz.
Hakikaten de öyle! Günümüz dünyasında taklit ve sahtecilik sınır tanımıyor.
Öyle ki bu iş çok büyük bir sektör haline geldi.
Dünya taklit pazarının tahmini değeri 100 milyar doların üstünde hesaplanıyor.
Ve bu devasa pazarın 70 milyar doları sadece Çin’de üretiliyor.
Doğal olarak Türkiye dahil herkes en başta Çin’den şikayetçi.
Fakat bugün Çin bağlamında şikayet ettiğimiz taklitçiliği yıllardır biz Türkiye’de yapmıyor muyuz?
Rakamlar ortada; Türkiye’de taklit pazarının hacmi yıllık 5 milyar dolar.
Öyle ki Avrupa BirliÄŸi geçenlerde Çin, Rusya, Ukrayna ve Åžili ile birlikte Türkiye’yi de taklitçilikten dolayı "kara listeye" aldı.Â
Gerçi Türkiye bu konuyla mücadele edeceğini bildirdiği halde uygulamada fazla bir şey yapmadığı için ikincil listede ama sonuç değişmiyor. Çünkü resmi görüşmelerde Çin de taklitçilikle mücadele sözü veriyor. Fakat bu sözlerin pratikte göstermelik olmaktan öte bir anlam taşımadığını kapalı kapılar ardında bizzat Çinli yetkililer söylüyor.
Gerekçeleri gayet basit ve anlamlı. Biri teorik diğeri pratik.
Ekonomi literatüründe sıkça tartışılan teorik gerekçe malum: "GeliÅŸmekte olan ülkelerinÂbüyümesi baÅŸlangıçta taklitten geçer."
Unutmayalım yıllarca Türkiye de taklitçiliğini bu argümana yaslanarak savundu!
Hepimiz için asıl ürkütücü olan Çin’in pratik gerekçesi. Çin’de halihazırda 200 milyon insan günde 1 doların altında kazanıyor. Buna 60 milyonluk sakat ve yaşlıları da ekleyince ortaya yaşamak için taklitçilikten başka şansı olmayan 260 milyonluk bir nüfus çıkıyor.
Türkiye dahil dünya markalarını perişan eden taklitçiliğe Çin hükümeti işte bu gayrı resmi gerekçe ile göz yummak zorunda kaldığını belirtiyor.
Eğri oturup doğru konuşalım. Türkiye’de markalaşmaya çalışan bir çok şirket yıllarca Hugo Boss, Lacoste, Paul&Shark, Burberry ve Swatch gibi ünlü markları taklitle ya da fason üretimle başlamadı mı bu işe?
Başladı ve o şirketlerin kıvrak olanları bugün dünyanın dört bir tarafına kendi markasıyla ürün satıyor. Hatta satmakla kalmıyor o pazarlarda liderliğe oynuyor.
Fakat tam rekabette en öne geçmişken birden bire kendisini Çinli taklitleriyle haksız rekabet içinde buluyor.
Ne dersiniz bu hikaye size çok tanıdık gelmiyor mu?
Ne demiş eskiler; "Bugün bana yarın sana’
Peki ya iyi haber?
Ee daha ne olsun, baksanıza biz sıramızı savmaya başlamışız.
Taklit eden deÄŸil taklit edilen olmuÅŸuz!
PaylaÅŸ