Büyükanıt’ın büyük hatasını Baykal nasıl düzeltti

27 Nisan e-muhtırasının hemen ertesi...

Muhafazakâr camia ile de irtibatlı bir işadamı Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’tan randevu ister.

Haberin Devamı

Randevu ayarlanır, ertesi gün karargâhta buluşurlar...
Büyükanıt muhtıranın gerekçelerini ve laiklikle ilgili kaygılarını bir bir sıralar...
Fakat uzun zamandır tanıdığı işadamından ‘destek’ beklerken itiraz gelir.
* * *
Büyükanıt en çok da şu itiraza şaşırır...
“Paşam her şey bir kenara...
Milletin ‘peygamber ocağı’ olarak gördüğü Türk Silahlı Kuvvetleri, Hz. Peygamber’in doğum haftası kutlamalarını hedef alan bir açıklamayı nasıl yapar? ‘Kutlu Doğum Haftası’ etkinliklerini ‘laiklik karşıtı eylem’ ve 23 Nisan kutlamasına ‘alternatif’ oluşturmakla suçlamışsınız, olacak şey mi?
Dahası böyle bir suçlamadan en çok kim
zarar görür, ordu mu, hükümet mi?”
* * *
Çok değil üç yıl önce yaşandı bu diyalog...
Arkasından AK Parti
aleyhine “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olmaktan dava açıldı.
“Kutlu Doğum Haftası” etkinlikleriyle ilgili aynı suçlama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın iddianamesinde de vardı.
Öyle ki Diyanet İşleri Başkanlığı korktu, peygamberin miladi doğum tarihi 20 Nisan’a denk geldiği için daha önce 2026 Nisan haftasında yaptığı etkinlikleri, 23 Nisan ile çakışmasın diye 1420 Nisan arasına kaydırdı.
* * *

Büyükanıt’ın büyük hatasını Baykal nasıl düzeltti
Genelkurmay Başkanlığı’nın 27 Mayıs bildirisinin ana gerekçeleri arasında yer alan ve 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı arifesine denk getirilen başı örtülü çocuk korolarının ön planda olduğu Kutlu Doğum Haftası manzararaları Çorlu’da yaşanmıştı.

Ama bakın aradan iki yıl geçti ve önceki gün Haliç Kongre Merkezi’nde çok önemli bir ‘ilk’ yaşandı.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ‘ilk kez’ Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine katıldı.
Katılmakla kalmadı, geçmişte yapılan akıl almaz hataları telafi etmek ve Türk siyasetinin geleceği adına ‘tarihi’ bir konuşma yaptı.
Tavsiye ederim www.chp.or.tr ‘ye girip konuşmanın tam metnini okuyun.
Ben iki defa okudum.
Bir siyasetçinin yaptığı konuşmanın altına imza atabileceğim aklımın ucundan geçmezdi, bu konuşmayı kelimesi kelimesine hiç tereddüt etmeden imzalarım.
İnanın Türkiye’de İslam felsefesi ve ilahiyatına en vakıf insanların başında gelen Prof. Mehmet Aydın  konuşsa ancak bu kadar ‘incelikli’ ve ‘derinlikli’ konuşabilirdi...
Yani mesele sadece Baykal’ın “Kutlu Doğum Haftası”na ‘ilk kez’  katılmasıyla sınırlı değil. Öyle olsa Baykal, e-muhtıracıların, başsavcının hatta CHP’nin geçmişte sergilediği yanlış politikaları düzeltmek için ‘Siyasi manevra yapıyor’ der geçerdim.
Ama öyle değil...
* * *
Bir kere Baykal’ın konuşması iyi bir danışman eşliğinde sadece kitabi bilgilerle hazırlanabilecek bir konuşma değil.
O kavramları o yetkinlikte ve samimiyette ancak içselleştirmişseniz kullanabilirsiniz.
“Sevgili Peygamberimizin hayatı Kuran’dı” derken de samimiydi, ‘akıl-vahiy ilişkisi’ gibi çok çetrefil bir konuyu alabildiğine yalın izah ederken de...
“İslam’ı doğru anlamanın tek yolu Kuran ve Hz. Muhammed’in yaşamının doğru anlaşılmasını sağlamaktır” dedi.
Demekle kalmadı, “ihlas-takva-adalet” kavramları üzerine kurulmuş doğru bir İslam-Kuran-Peygamber anlayışının nasıl sağlanabileceğini anlattı.
‘Tebliğ’ ile ‘temsil’, ‘hal’ ile ‘kal’, ‘şeriat’ ile ‘hakikat’ arasındaki farkı bilmeyen biri bu cümleleri kuramaz.
* * *
Siz CHP’li bir siyasetçiden en son ne zaman böyle bir konuşma duydunuz?
Bırakın CHP gibi dinle arasına duvar örmeyi laikliğin gereği sayan bir partiyi, dini kavramlardan beslenen siyasetçilerden bile bu yetkinlikte bir konuşmayı nadiren duyarsınız...

Haberin Devamı

Baykal’ın konuşmasından satır başları

Haberin Devamı

‘Kuran’ı Kerim insanları tek tek, fert fert içten fetheder. Ruhları gergef gergef işler...
İslam potasında eritmek, Kuran ahlakıyla ahlaklandırmak için bütün çabayı harcar. Bu yüzden sevgili peygamberimiz ‘ben ahlakı tamamlamak için gönderildim’ buyurur. Rahatlıkla söyleyebilirim ki İslam’ın özü güzel ahlaktır...
Peki ya İslam’ın siyasetle ilişkisi...
Yanlışlıklara karşı hepimizin duyarlı olması gerekiyor. Kuran’da siyasi bazı düsturlar ön plana çıkmıştır. Şura, adalet, emanetin ehline verilmesi gibi ilkeler. Ama bunlar herhangi bir devlet modelinin, siyaset anlayışının tekelinde olmayan evrensel, her zaman ve her rejim için mutlaka gözetilmesi gereken ana ilkelerdir.
Elbette şûra lazımdır, istişare olmadan doğru fikre ulaşılmaz. Doğru kimsenin tekelinde değildir. İstişare şarttır. İstişareyi ister mecliste yaparsın, ister partiyle yaparsın, ister kendi çevrendeki ilim adamlarıyla...
Bir diğer temel ilke işi ehline vereceksin. Benim adamım, yakınım, hımsım demeyeceksin. Adaleti gözeteceksin. Adaletsiz yönetim olmaz. Padişahlıksa da adalet olacak, cumhuriyetse de, demokrasiyse de...
Hangisinin olacağına Kuran karar vermiyor. Kuran bir devlet rejimi tavsiye etmiyor...
İslam’ın toplumsal hedefi ahlaklı ve adaletli bir toplum ve düzen gerçekleştirmektir...
Dinin egemenlik iddiası yoktur. İslam diniyle Müslümanların meydana getirdiği fıkıh özdeş değildir. Din ayrı, fıkıh ayrıdır... Kuran bir hukuk kitabı değildir.
İslam’ın hedefi insandır, bireydir. Her insan aklı ve hür iradesiyle inanır, sorumluluğunu üstlenir. Herkes kendi sevap ve günahının sahibidir.
Cennete ancak hak eden gider. Cennette hiçbir cemaate toplu rezervasyon yapma imkânı yoktur...

Yazarın Tüm Yazıları