BaÅŸbakan, Hacı Ulusoy'u neden görevden aldı

Dün AK Parti'de aktif siyaset yapan işadamı bir arkadaşım aradı.

Haberin Devamı

Gelir Ä°daresi BaÅŸkanı Mehmet Akif Ulusoy'un görevden alınmasına çok içerlemiÅŸ.Â

Meğer Ulusoy'la geçen yıl hac farizasını yerine getirirken tanışmış.

Hatta Gelir İdaresi Başkanı olduğunu bilmeden başlayan sohbetleri dostluğa dönüşmeye başlayınca arkadaşım merakla Ulusoy'a mesleğini sormuş.

O da mahcup bir ifadeyle "Maliye Bakanlığı'nda çalışıyorum" demiş.

Arkadaşım ısrarla "İyi de görevin ne?" diye bastırınca Ulusoy isteksiz bir biçimde Gelir İdaresi Başkanı olduğunu söylemiş.

Kâbe'de olduklarını hatırlatan muzip arkadaşımın tepkisi:

"Atma Mehmet Bey din kardeÅŸiyiz."

Ulusoy bakmış olacak gibi değil arkadaşımın makaraya almasına son vermek için personel kimliğini göstermiş.

O âna kadar çoğunluğu işadamlarından oluşan grupta hiç kimse Ulusoy'un kimliğini bilmediği için arkadaşım heyecanla koltuğundan kalkıp
"dikkat dikkat" diyerek Ulusoy'un kimliğini anons etmeye başlamış.

"O anki yüz halini görmeliydin" dedi arkadaşım ve devam etti:
"Uzun yolculuklar, hele de hac yolculuğu bir insanı tanımak için bulunmaz fırsattır. Bir hafta boyunca eşlerimizle birlikte neredeyse gece-gündüz birlikteydik. Ben bu kadar mütevazı, dürüst ve samimi bir insan tanımadım. Eğer biz Ulusoy gibi kendimize yakın dürüst-mütevazı insanlara bile bu haksızlığı yapıyorsak gerisini düşünemiyorum!"

En çok da Ulusoy'un görevden alınma gerekçesini anlamakta güçlük çekmiş.

"Olacak şey değil! Birileri devletin üst düzey bürokratını yasadışı yollardan dinleyip Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik'le yaptığı telefon konuşmasını internete sızdırıyor. Başbakanımız bu hukuk dışı dinlemenin üzerine gideceğine Ulusoy'u görevden alıyor. Hem de Gelir İdaresi Başkanlığı o konuşmadan sonra sizin gruba 1 milyar TL'yi bulan vergi cezası gönderdiği halde!"
Bilmem AK Partili bir işadamının bu isyanı, Ulusoy'u Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın bilgisi dahilinde yaptığı "rutin bir görüşmeden" dolayı görevden alan Başbakan Tayyip Erdoğan için bir anlam ifade eder mi?

Başbakan; "Bana ne konuşmanın nasıl sızdırıldığından. Ben usulden çok esasla yani o telefon konuşmasının içeriğiyle ilgiliyim" diyebilir.

O zaman kendisine Doğan Grubu'nun rakibi Karamehmet Grubu gazetelerinden Akşam'da yazan, eski vergi inceleme elemanı Hüseyin Yıldız'ın geçen hafta yazdığı alabildiğine teknik ve objektif "Bu konuşma etik dışı değil" başlıklı yazıyı okumasını öneririm. Belki o zaman DYH'ye kesilen haksız vergi cezasının hışmıyla yeni bir haksızlığa daha imza attığının farkına varır.

Bakın medyada haksız bir biçimde speküle edilen telefon konuşmasına ilişkin soru cevap formatında neler söylüyor Yıldız.
HY: Görüşme kaydını internetten dinledim. Ayrıca basından konuyu takip ettim. Anlaşılan Maliye Bakanlığı gelirler kontrolörleri, Doğan Grubu şirketlerini incelemeye almış. İncelemelerin her şirketin beş yılını kapsayacak şekilde geniş tutulduğundan söz ediliyor. Daha da önemlisi, öngörülen vergi tarhiyatı ve kesilen cezalar konusunda Doğan Grubu'nun itirazı var. Diyorlar ki "Bu vergi ve cezaların hukuki dayanağı yok. Kimseye yapılmayan bir uygulamaya maruz kalıyoruz". Yargı sürecinin öncesinde burada teknik ve hukuki boyutta olayın üç tarafı var: Birinci taraf, vergi ve cezalara muhatap olan mükellef, yani Doğan Grubu. İkinci taraf, vergi incelemesini yapan gelirler kontrolörleri, üçüncü taraf da bu vergi ve cezalarda mükellefle uzlaşma yapmaya yetkisi bulunan Gelir İdaresi Başkanlığı'dır.
 
Peki, böyle bir görüşmeyi doğru buluyor musunuz? Burada bağımsız yürütüldüğünü söylediğiniz incelemeye bir müdahale yok mu? İncelenecek yılların sınırlandırılmasından ve uzlaşmada ceza rakamının çekirdek parasına ineceğinden söz ediliyor. Bir de Mehmet Akif Ulusoy, Soner Gedik'e üstat diyerek aşırı bir yakınlık ortaya koymuş olmuyor mu?

HY: Türkiye'de bütün denetim, teftiş ve inceleme birimlerinde görev yapan teftiş ve inceleme elemanları, ayrılmış olsalar bile, kendisinden kıdemli olana "üstat" derler. Bu bir geleneksel hitap tarzıdır. Bu ifade biçimi, hiçbir zaman "üstat" denilen kişinin lehine haksız bir imkân verileceği anlamı taşımaz. Aksini düşünürsek, eski ve yeni bütün denetim elemanlarına haksızlık yapmış oluruz. İncelenecek yılların sınırlandırılmasına ilişkin talep ve yaklaşımda da esasta bir sorun görmüyorum. Bakınız Türkiye'de yaygın ve yoğun denetimleri de katsak, mükellefleri inceleme oranı yüzde 3'ü geçemiyor. Çünkü denetim elemanı yetersizliği var, vergi idaresi etkin değil, sistem iyi kurulmamış. Yılda sadece yüz mükellefin 3'ü incelenebiliyorsa bütün grup şirketleri ve beş yılı incelemeye alınan mükellefin de "yakınmaya hakkı var" diye düşünüyorum. Çünkü vergi incelemelerinin esas amacı, vergilendirmede adaleti tesis etmektir. Adaletsizliği değil. Hal böyle olunca da kendisine idari olarak bağlı olan bir birimin adalet içinde kalmasını temin etmek de Gelir İdaresi Başkanı'nın görevidir. Aslında Gelir İdaresi Başkanlığı'nın oluşturulmasına paralel olarak, vergi incelemelerinin merkezden koordine edilmesine de başlandı. Daha açık bir ifadeyle vergi incelemesi her ne kadar bağımsız olarak yürütülüyorsa da pratikte vergi inceleme fişini kesen ve inceleme elemanına havale eden, ilgili inceleme biriminin idari görevde olan başkan ya da yardımcılarıdır. Bunu bütün maliyeciler ve mali müşavirler bilir.

Peki Ulusoy'un uzlaşmada rakamın "çekirdek parasına ineceğini" söylemesi?

HY: Konuşmanın bütünü ve tarzı içinde değerlendirmek gerekir. Konuşmada Soner Gedik kesilen vergi ve cezanın çok yüksek olduğunu, haksız olduğunu söylüyor; Mehmet Akif Ulusoy da rakamın o kadar yüksek olmadığını, tarafların rapordaki haklılık durumuna bağlı olarak, uzlaşmada çekirdek parasına dişe diş pazarlık edileceğini söylüyor. Ulusoy'u tanıyan herkes bilir. Herkesle çok beyefendi ve mütevazı bir ifade tarzıyla konuşur. Burada birazcık bu "çok mütevazı olan konuşma tarzının kurbanı olmuş" diyebilirim. Ayrıca, Maliye Bakanlığı merkezi inceleme elemanları tarafından incelenen bütün mükellefler şunu iyi bilirler: İnceleme sürerken inceleme elemanı çok nazik davranır. Hatta çay ısmarlar, hoş sohbetler yapar. Ancak rapor yazıldıktan sonra mükellef başına geleni anlar. O zaman da iş işten geçmiş olur. Ulusoy'un da eski hesap uzmanı olduğunu unutmayalım. Bu konuşma üç ay önce yapılmış. Bugün devam eden incelemeler hariç, şimdilik 914 milyon TL'lik bir mali yük Doğan Grubu'nun sırtına vurulmuş durumda. Dolayısıyla burada bir kayırma ve kollama olduğunu söyleyemeyiz.

Etik açıdan bir sakınca yok mu?

Doğrusu basının bu konuyu niçin bu kadar önemsediğini de anlayabilmiş değilim. Çünkü ben bu görüşmeyi etik dışı olarak bile değerlendirmiyorum. Her gün binlerce mükellef, vergi dairelerinde, inceleme birimlerinde ve uzlaşma komisyonlarında benzer konuşmalar yapmakta ve benzer taleplerde bulunmaktadır. Bazen öngörülen vergi ve ceza tarhiyatlarında hatalar yapılmakta. Mükelleflerin başvurusu üzerine, Vergi Usul Kanunu'nun 116-126'ncı maddeleri uyarınca vergi idaresi tarafından bu hatalar düzeltilmektedir. Bazen salınan vergi ve cezalarda mükellefler vergi idaresiyle uzlaşmaktadır. Bazen de uzlaşmamaktadırlar. Elbette mükellefler salınan vergi ve cezaların yasal olmadığını düşünüyorlarsa yargıya da gidebilirler. Peki, bütün bunlar konuşmadan, görüşmeden ve tartışmadan olabilir mi? Üstelik Maliye Bakanı'nın bilgisi ve yönlendirmesi dahilinde olan bir görüşme!

Yazarın Tüm Yazıları