Paylaş
HANİ seyahat dergileri sorar ya... “Ölmeden önce yapmak istediğiniz 10 şey...”
Bu soru, bu yıl sorulsa hiç tereddüt etmeden en başa Barcelona-Real Madrid maçını izlemeyi koyardım.
Kimse sormadı ama ben yılbaşında çoktan listemi yaptım ve en başa El Clasico’yu yani dünyanın en çok merak edilen derbisini koydum.
Aylar öncesinden üç arkadaşımla ezeli Madrid-Barça kapışmasına hazırlık yaptım.
* * *
İyi bir Fenerbahçeliyim.
Ama bu yıl ne takımımdan ne de Türkiye’deki ligin kalitesinden memnunum.
Bunun bir sebebi içeride ve dışarıda Türk takımlarının düşük performansı ise diğer bir sebebi de bu yıl Barcelona’nın bütün maçlarını TV’den izlemiş olmam...
Ne acı Galatasaray-Fenerbahçe derbisi bile bu yıl her zaman ki heyecan ve kalitesinden uzaktı...
İngiliz ligini de ilgiyle takip ediyorum.
Fakat hiçbir takım son yıllarda Barcelona’yı izlemek kadar heyecan verici değil.
“Futbolun Nirvanası, taraftarın orgazmı” diye bir şey varsa işte o Barcelona.
Hele de Barça, Real ile oynuyorsa...
“Özgürlükçü Katalanlar”, “Kraliyet merkezi Madrid” ile kapışıyorsa...
* * *
Dünyanın en çok izlenen derbisi olduğu için size 2-0 Barcelona’nın üstünlüğü ile biten maçın detaylarını anlatmayacağım.
Messi ve Pedro’nun iki golü de şahaneydi.
Fakat 80 bin kişilik Bernabeu Stadı’nda golden ötesi vardı.
Bir kere Madrid sokaklarında kiminle konuşsam “İşimiz çok zor Barcelona’yı özellikle de Messi’yi durduramayız” dedi.
Ronaldo-Messi karşılaştırmasında bile Madridli taraftarlar ağız dolusu küfür eşliğinde “Elbette o..... çocuğu Messi daha iyi” diyordu.
Aslında Real Madrid maçı psikolojik olarak daha başlamadan kaybetmişti...
Ateşli taraftarının desteğine rağmen resmen kendi sahasında ezikti.
* * *
Saatler öncesinden stadın yolunu tutarken en çok kadın taraftarlardan etkilendim.
Avrupa’nın birçok şehrinde maç izledim, şimdiye kadar bu kadar çok kadının maç izlemeye geldiğini görmemiştim.
Stadın neredeyse yarısı kadındı.
Bu yüzden olsa gerek Madridli taraftarlar Messi’nin tüm çıldırtıcı hareketlerine ve öfkelerine rağmen yenilgiyi büyük bir sessizlikle karşıladılar.
Yalnız Real kendi sahasında ne kadar ezikse, Barça o kadar özgüvenliydi.
Sanki rakip sahada değil evlerinde oynuyor gibiydiler.
Madridli taraftarları sadece güzel futbollarıyla değil, seyirciyi tahrik eden tavırlarıyla da çıldırttılar...
* * *
Dünya basını günlerdir dünyanın en pahalı, en hızlı ve en yetenekli iki futbolcusu Messi ve Ronaldo’yu karşılaştırıp duruyor.
Messi 1.69, Ronaldo 1.85 uzunluğunda.
Nedense bu ikili her izlediğimde 1980’li yılların ortasında fırtına gibi esen Sylvester Stallone’nin Rocky serisi geliyor aklıma.
Özellikle Rocky IV.
Hani şu Rocky serilerinin boks filmi olmaktan çıkıp Amerika ile Sovyetleri kıyaslayan alabildiğine politik bir filme dönüştüğü bölüm.
Sokaklarda yetişen kısa boylu Amerikalı Rocky Balboa atletik yapılı biyonik adam Ivan Drago’ya karşı.
Dışarıdan baktığınızda Rocky’nin Ivan karşısında hiçbir şansı yok.
Fakat ölümüne mücadele etmek dışında kaybedecek bir şeyi de yok.
Tıpkı Messi gibi...
Ronaldo maçtan önce kendisini Messi ile kıyaslayan bir gazeteciye sonunda dayanamayıp “Ben çok daha atletik yapılıyım” dedi.
Böylece maçı çıkmadan kaybetti...
Kimileri için bu maç Barça-Real mücadelesinden çok Messi-Ronaldo rekabetiydi.
Hakkını yemeyelim Ronaldo tek başına epey mücadele etti.
Fakat Barcelona’nın sırrı tek başına Messi değil, Messi’nin takımıyla kurduğu uyum.
Bu uyumun sırrını maça birlikte gittiğim Serdar Erener ve 10 yaşındaki oğlu Ali Ömer izah etti.
Meğer geçen ay THY’nin reklam filmi çekimi için Ali Ömer babasıyla Barcelona’nın antrenmanlarına katılmış. (Bu arada Barcelonalı THY filmi tam da derbi akşamı dünya televizyonlarında gösterime girdi. THY için bundan daha iyi bir zamanlama olamazdı.)
Messi dahil Barca’nın yıldız oyuncularıyla sahada top bile çevirmiş.
O da benim gibi Fenerli ama benden daha fanatik Barcelonalı olmuş.
* * *
“Oynadığı futbolla bütün dünyayı mest eden Barcelona’nın sırrı ne Ali Ömer?” dedim. Şöyle bir gözlüklerinin üstünden babasına baktı ve hiç sektirmeden cevap verdi.
- Ortada sıçan var...
- Nasıl yani?
“Ortadaki sıçan” hoş bir futbol argosudur.
Ali Ömer birden çocukluğumu hatırlattı...
Mahalle arasında ortaya birini ya da grubu alıp sürekli top çevirdiğimiz, topu kaybedenin ortaya alındığı günleri...
* * *
İşte Ali Ömer’e göre Barcelona’nın sırrı...
“Antrenmanlarını izleseydin anlardın. Birazdan Barcelonalı oyuncular maça hazırlanmak için sahaya çıkınca gösteririm. Klasik bir Barcelona antrenmanı 1.5 saat sürüyor. Bu sürenin ilk 15 dakikasında ısınma hareketleri, ikinci 15’te dar alanda maç yapıyorlar. Fakat esas Barcelona’yı, Barcelona yapan antrenmanın devamı. Yarı sahanın dörtte biri kadar bir alanı çevirip tam 60 dakika boyunca ‘ortada sıçan’ ve tek pas oynuyorlar. Sen izlemekten yoruluyorsun, onlar o dar alanda takım olarak top çevirmekten yorulmuyorlar. Böylece bireysel yetenekle takım uyumu aynı oranda gelişiyor.”
Sizi bilmem ama ben Ali Ömer’in gözlem ve analizine şapka çıkardım.
Hele de maçtan önce Realli futbolcular bireysel şovlarını yapmakla meşgulken Barçalı oyuncuların tam takım aynen Ali Ömer’in dediği gibi yarı sahayı bölüp hiç durmadan “ortada sıçan var” oynadıklarını görünce...
Arjantinli Messi milli takımda yapamazken boşuna Barcelona’da Messi olmuyor...
Ronaldo tüm bireysel yeteneğine rağmen Real’de boşu boşuna yorulmuyor...
Paylaş