Paylaş
Elbette hiç kimse müneccim değil.
Zaten bu sorunun amacı da papatya falı açar gibi ‘Dolar şöyle olur, Euro böyle olur, faiz şu noktaya gelir’i bulmak değil.
Amaç Türk ekonomisinde son 4 yıldır önemli bir teamül haline gelen ‘kar realizasyonu’ olgusunu anlamaya çalışmak.
Babacan sorunun ehemmiyetini çok iyi anladığı için o her zaman ki temkinli halini iyice öne çıkardı. Kelimeleri seçerek kullandı.
‘Amerika, Avrupa ve Japonya Merkez Bankalarının aldıkları kararları dikkatle izliyoruz. Elbette küresel sermaye belli dönemlerde kar realizasyonuna gidebiliyor. Bu da piyasalarda dalgalanmalara yol açabiliyor. Fakat geçmiş yıllarla kıyasladığımda ben ekonomimizin daha sağlam temeller üzerine oturduğunu görüyorum.’
‘Yani siz sermaye hareketi kar realizasyonu ile sınırlı kalır geçen yıl ki gibi ciddi bir dalgalanmaya yol açmaz mı diyorsunuz?’ diyerek ısrar ettim.
Babacan cevap vermek yerine gülümsemeyi tercih etti.
Israrla ‘biz hükümet olarak üzerimize düşeni yapıyoruz, gerisi tahmine girer’ dedi ve belki de haklı olarak tahmin yapmaktan kaçındı.
Geçen yıl Mayıs ayından önce kar realizasyonunun ciddi bir dalgalanmaya yol açabileceğini hiç kimse tahmin edebildi mi?
Edemedi. Babacan’a bunu hatırlatıyorum ‘Geçen yıl Merkez Bankası Başkanı atamasının uzaması gibi faktörler vardı. 2003’ü hiç saymıyorum çünkü o yıl tezkere, Irak’ın işgali gibi çok daha zor konular gündemdeydi. ’ diyor.
Peki 2007 yılında çifte seçim olması belirsizliğe sebep olmaz mı?
Babacan’a göre seçimler normal sürecinde işliyor. Seçim ekonomisi uygulamadıkları ve uzlaşmacı bir parti oldukları için iki seçim de risk unsuru değil.
‘Bakın mesela Mortgage yasasını geçirdik ama faizlerin vergiden düşmesine müsaade etmedik. Seçim ekonomisi uygulayan bir hükümet bunu yapar mı? Ekonominin dengelerini bozacak hiçbir şeye müsaade etmeyiz. Vergi teşviki iki açıdan çok sakıncalı. Birincisi uzun vadede bütçeye çok ciddi yük oluşturabilir. Avrupa ve Amerika’da bunun örnekleri var. Biz sadece bugünü değil yarınları da düşünmek zorundayız. İkincisi ekonominin aşırı ısınmasına karşı onca tedbir alırken tüm dengeleri bozacak bir teşvike nasıl izin verebiliriz.’
Babacan inşaat sektörünün aşırı ısınmasının geçen yıl fiyatlara nasıl yansıdığını hatırlatıp bir anlamda yoğurdu üfleyerek yediklerini ima etti.
Tayyip Bey ise yabancıların Türkiye’ye gelmek konusunda iştahlı davranmasına rağmen yerlilerin temkinli olmasını küresel sermayenin risk alma gücüne bağlıyor: ‘Yabancılar ellerinde çok fazla para olduğu için daha fazla risk alıyor. Buna karşılık yerli yatırımcılarımız daha temkinli.’ diyor.
Fakat başbakan da Babacan gibi sermaye hareketlerine rağmen Türk ekonomisinin doğru istikamette ilerlediğini söylüyor.
Her ikisi de ‘tüm dünyada olduğu gibi bizde de dalgalanmalar olabilir ama ekonomimizi sarsacak bir risk yok’ diyor.
Bu arada Babacan’a ‘Mortgage yasasıyla birlikte bankacılık sektörünün elinde bulunan yaklaşık 16 milyar dolarlık konut kredisinin ikincil piyasada satılması Türkiye’ye ciddi bir döviz girişi sağlar bu da dövizi daha da aşağı çeker gibi bir kaygı var, katılıyor musunuz?’ diye sordum.
‘Alakası yok’ dedi. Çünkü bankaların ellerindeki konut kredisini fonlara satma işlemi bırakın bu yılı 2008’e bile zor yetişirmiş. Bir de zaten bir çok banka sahip olduğu konut kredisini seküritizasyon yoluyla elinden çıkarmış.
Referans yazarı Ertuğ Yaşar ikidir köşesinden benimle iddiaya giriyor.
Ben ‘kar realizasyonu Mart-Mayıs arasında minik bir dalgaya dönüşecek yani kur kendiliğinden bir düzeltme yapacak’ diyorum, Ertuğ ‘daha çok beklersin’ diyor.
Son yazısında gerekçe olarak da Mortgage yasasını gösteriyor.
Oysa Babacan, ‘Mortgage’la birlikte Türkiye’ye girecek sermaye en erken 2008’de gelir’ diyor.
Sevgili Ertuğ görüyorsun ‘kar realizasyonu’ Mart’ı bile beklemedi.
Çin’den gelen minik bir haber dövizde ilk düzeltmeyi başlattı.
Tamam ‘kriz’ sözcüğünü lügatimizden silelim ama benim Erdoğan ve Babacan’dan edindiğim izlenim, onlar da düzeltme hareketlerinin olabileceğini öngörebiliyor.
Bu yüzden de ekonomide dengeleri bozabilecek uygulamalara izin vermiyorlar.
Bu arada bir de Babacan’a Merkez Bankası’nın piyasaya ancak ‘aşırı oynaklık’ olursa müdahale edebilirim yaklaşımını sordum. Nedir bu aşırı oynaklık?
Babacan ‘aşırı oynaklığın bir tarifi yok’ dedi.
O halde nasıl karar veriyor Merkez Bankası piyasaya girmeye?
Babacan’ın cevabı ilginç: ‘Tecrübe ve sezgiyle.’
Piyasalar hareketlenmeye başladı bakalım Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz sezgilerini nasıl kullanacak?
Paylaş