Ayrılsak da beraberiz

TÜRKİYE IMF ile ilk stand-by anlaşmasını 27 Mayıs Askeri darbesinden hemen sonra 1 Ocak 1961’de yaptı.

Haberin Devamı

Ondan sonra 1970’e kadar hemen her yıl IMF anlaşması yenilendi.

12 Mart 1971 muhtırasına rağmen 1970-78 arası IMF Türkiye’ye uğramadı.

Parlamento feshedilmediği, geçici bir teknokratlar hükümeti kurulduğu için Türkiye seçimden sonra Ecevit hükümetiyle IMF’nin kapısını çalma ihtiyacı hissetmedi.

Fakat 1978’de teröre teslim olan Türkiye IMF’yi davet etmek zorunda kaldı.

Birer yıllık iki anlaşma yapıldı.

* * *

1980 Askeri darbesi Türkiye’nin tarihinde ilk kez IMF ile üç yıllık bir anlaşma imzalamasıyla sonuçlandı.

Turgut Özal 1983’te bu anlaşmayı bir yıl uzattı.

Ama aynı Turgut Özal Türk ekonomisini liberalleştiren reform programını hayata koyarken yola IMF’siz devam etmeye karar verdi.

Nitekim Türk ekonomisi ilk kez 10 yıl IMF’siz yaşadı.

Özal’ın dört eğilime dayalı ‘reformist-uzlaşmacı’ politikası parlak bir büyüme sağladı.

* * *

1994’te yaşanan siyasi karmaşa Türkiye’ye bir yıllığına tekrar IMF’yi hatırlattı.

1995-99 arası koalisyon ortaklarının özgüveni sayesinde IMF’siz geçti.

Fakat bu özgüven, popülist politikaların patlaması ve sivil-asker ilişkilerinin gerilmesiyle 1999-2002 arasında Türkiye’yi 17. stand-by anlaşmasını imzalamaya zorladı.

2001 yılında Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşadı.

Krizin yaralarını sarabilmek için 18. kez IMF ile masaya oturuldu.

* * *

AK Parti iktidara geldiğinde Kemal Derviş döneminde temelleri atılan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ve IMF anlaşmasını kucağında buldu.

İç ve dış piyasaları tedirgin etmemek için hem programı hem de IMF anlaşmasını aynen devam ettirdi.

Baktı dünyada bir büyüme dalgası var içerde ve dışarıda hem ABD hem IMF çıpası işe yarıyor, bir yandan siyasette ve ekonomide reform gazına bastı, diğer yandan 2005’te 19. kez imzayı bastı.

Fakat 2008’de dünyada ciddi ekonomik dalgalanmalar yaşanmasına rağmen 5 yıllık istikrarlı büyümeye güvenerek IMF ile yeniden anlaşmaya yanaşmadı.

Krizin en zor günlerini IMF’siz geçirdi.

* * *

Fakat bu iki yıl boyunca da IMF ile ilişkisini tam olarak bitirmedi.

Piyasalara sürekli “Her an IMF ile anlaşabiliriz” mesajı verdi.

İlginç bir biçimde bu zamana yayılan ikircikli tavır, Türkiye’nin 1960’tan bu yana IMF ile devam eden “aşk-nefret” ilişkisinin dramatik bir biçimde son bulmasını engelledi.

Piyasalar aylar öncesinden IMF ile anlaşma olmayacak fikrini satın aldı.

Bu yüzden ilk tepki çok sınırlı kaldı.

AK Parti hükümeti yaklaşık 50 yıldır kesintili bir biçimde IMF ile “otomatik pilota” alınmış olan ekonomi yönetimini şimdi resmen “manuele” almış durumda.

* * *

Şimdi herkesin kafasında aynı soru.

Global piyasalarda fırtına dinmiş değil.

AB üyesi Yunanistan 2010 yılında IMF’ye muhtaç, Türkiye IMF’siz.

Peki mümkün mü?

Cevap 1960’tan bu yana bir türlü normalleşemeyen sivil-asker ilişkilerinde gizli.

Çünkü Türkiye’de hâlâ ekonomik ve siyasi istikrarın temel belirleyicisi bu ilişki.

Turgut Özal, bir askeri darbeden sonra iktidara gelmiş olmasına ve Kenan Evren’e rağmen Türkiye’nin tam 10 yıl boyunca IMF’siz yola devam etmesini sağladı.
Eğer Tayyip Erdoğan gerçekten IMF’siz bir Türkiye istiyorsa Özal’ın “reformist” ama bir o kadar da “uzlaşmacı” on yılını iyi anlamak zorunda.

Yoksa bakmayın 10 Mart 2010’da IMF ile yollarımızı ayırdığımıza...

1 Ocak 1961’den bu yana ayrılsak da beraberiz...

Yazarın Tüm Yazıları