Paylaş
İtiraf ediyorum şimdiye kadar yazdığım hiçbir yazıya yılların sanayicisi Esat Sivri’nin batış hikâyesi kadar tepki almadım.
Gelen e-mail-faks ve telefonun haddi hesabı yok.
Önceki akşam TÜSİAD’ın resepsiyona katıldım, herkes ağız birliği etmişçesine ‘Anadolu kaplanı nasıl Anadolu eşeği oldu’ konusunu tartışıyor.
Ortak kanaat şu: “Esat Sivri haklı, Türkiye’de üretici-sanayiciysen kaplan değil eşeksin.”
* * *
Günah keçisi arıyor değilim.
Kırk yıllık sanayici Esat Sivri’nin hüzünlü batış hikâyesi TÜSİAD’dan MÜSİAD’a, esnaftan sanatkâra, akademisyenden öğrenciye, bankacıdan bürokrata, sendikacıdan işverene bu kadar çok insana dokunduğuna göre özellikle politikacıların bu meseleye daha dikkatli bakmalarında yarar var.
Bugün Türkiye’de muhalefetin de iktidarın da geliştirmesi gereken ekonomi politikaları bir zamanlar 1700 işçi çalıştıran Türkiye’nin öncü şirketlerinden DEBA’nın hafta başında kapısına vurulan kilitten geçiyor.
Esat Sivri eşekliğe de, fabrikatörlükten işçiliğe geçişe de razı.
Hatta ağlamaklı bir biçimde “Yakında beni hapiste görürseniz ona da şaşırmayın” dedi telefon konuşmamızda. O bir sembol. Tek derdi “Ben yandım başkaları yanmasın.”
* * *
Sinop’tan Hatay’a Antep’ten Manisa’ya benzer hikâye öylesine çok ki.
Tek fark bana hikâyesini anlatanlar ya ‘lanet okuyor’ ya da ‘isyan ediyor’.
Oysa Sivri vakur, başkalarını suçlamak yerine suçu hep kendinde arıyor.
Onuruyla mücadele etmiş olmasına rağmen bir bir kendi hatalarını sıralıyor.
Bence Esat Sivri’nin hikâyesi bu yüzden kıymetli.
Artık karşılıklı birbirimizi gaza getirmekten de suçlamaktan da vazgeçelim.
Hükümetin makroekonomi politikalarını eleştirirken kendi makro yanlışlarımızla yüzleşmemiz kaçınılmaz. Bankaları ‘Kredi vermiyorlar’ diye topa tutmak kolay, peki kaçımız aldığımız kredilerin hesabını kendimize verebiliyoruz.
* * *
Devletten ‘mama’ yerken babalığını kabul ediyorsak ‘sopa’ yerken de kabullenmek zorunda kalırız. Değilse ‘mamaya’ da ‘sopaya’ da, ‘kaplana’ da ‘sıpaya’ da, ‘çocuğa’ da ‘babaya’ da baştan tavır almalıyız.
Esat Sivri’nin hikâyesinde finansman yönetimi dışında büyük bir yanlış yok.
Hatta o Türkiye gibi kayıt dışılığın yaygın olduğu bir ülkede her şeyi düzgün yapmış olmanın bedelini ödüyor.
Zaten hazin olan da bu.
* * *
Bana gelen yüzlerce mesajdan anlıyorum ki işin bu yönü herkese dokunmuş, mesela İTHİB Başkanı İsmail Gülle şöyle yazmış.
“Yazınızın her bir satırını hüzünle ve hayal kırıklığıyla okudum. Gözlerimin önüne babamın mücadelesi geldi. Aslında mesele tek başına Esat Sivri meselesi de değil. Kim ki bütün ömrünü bir işe adamıştır, bir yolda yürümek için bedeller ödemiş, elde ettiklerini insanlarla paylaşmanın mutluluğunu yaşamıştır; yazınızı hüzünlenmeden okuması mümkün değildir. Sektörün en güzel günlerini görmüş, hizmet yarışındaki samimiyetini yüz kere ispat etmiş Esat Sivri gibi bir çınarın başına gelenler hepimizi derin düşüncelere sevk etmiş ve üzmüştür. Bu duruma üzülmek için, insanların Esat Sivri’yi bizim kadar iyi tanıması da gerekmez. Ama bizim içimiz acımaktadır. Bir anlamda ateş düştüğü yeri yakmıştır. Ve sizi temin ederim bu ateş yalnızca De-Ba’ya değil tüm sektörün kalbine düşmüştür. Sadece Esat Sivri’nin değil, hiç kimsenin çabasının karşılığı ‘eşeklik’ olmamalıdır.”
* * *
Cebinde beş kuruş parayla Amerika’ya gidip fabrika kuran Metin Aydın anlatıyor: “Ben 40 sene önce Amerika’ya cebimde beş kuruşla geldim, başarılı oldum, senelerce binlerce işçiye maaş verdim ve devlet benim başarımı gördü, şirketlerime fazlasıyla kredi yardımı yaptı. Verdiğim vergilerin karşılığını fazlasıyla aldım. Maalesef ben Esat Sivri gibi eşeklik yapmadım. Yazık ki Türk devlet adamları böyle çalışkan kişilere eşek muamelesi yapıyor. Devlet adamları dünyayı dolaşıp para arayacağına Denizli’ye gidip Esat Bey gibi sanayicilerin sorunlarına çare bulsalar ya. Ne Çin ne Amerika kendi üreticisini bu kadar ihmal etmez. Türkiye’ye tatil yapmaya geldiğimde Denizli’ye gidip
Esat Bey’i mutlaka ziyaret edeceğim. Yaptığı her şeyin doğru olduğunu, asıl eşeğin ona bunu yaşatanlar olduğunu söylemek için...”
Paylaş