Avrupalı koçlar, bitime 10 saniye kala Kobe, o driplingi yaparken faulü yaptırır ve işi bitirirdi. Ancak, NBA koçları için basketbol seyirciye keyif veren bir oyun ve taktik faullerle kesilmesi, şova vurulacak en büyük darbe.
NBA final serisinin ikinci randevusu... Bitime 10 saniye var. 3 sayı önde olan Detroit, hücumu kullanamayınca top Lakers’a geçti. İşte bu anda Detroit koçu Larry Brown, molayı aldı. Eğer Brown Avrupalı bir koç olsa oyuncularına, 3-4 saniye sonra topu kullanacak rakip oyuncuya şut pozisyonu almadan faul yapılması emrini vereceği kesindi. Ancak, Brown Avrupalı değil, deneyimli bir NBA koçu. NBA koçları böyle bir durumda taktik faul yaparak maç kazanma yoluna pek gitmiyorlar.
Nitekim, top yandan oyuna sokulduktan kısa bir süre sonra Lakers’ın yıldızı Kobe Bryant’a geldi. Bryant dripling yapıyor, rakibi de onu uzaktan kontrol ediyordu. Bu anda yapılacak bir faul, 2 atış getirecek, Kobe 2 atışı birden değerlendirse bile Detroit, 1 sayılık avantajla maçı galip kapayacak ve yarışta 2-0 öne geçerek, şampiyonluk yolunda önemli bir avantaj elde edecekti.
Kafalarında cinlik yok
Ancak, kafalarında böylesine bir cinlik bulunmayan NBA teknik yönetmenlerinin büyük bölümünde olduğu gibi Brown, o ana kadar 3 sayılık atışlarda pek başarılı olmayan Kobe’ye şut şansını tanıdı. Kobe de klasına yakışır muhteşem bir şutla bitime 2.1 saniye kala, skora dengeyi getirip maçı uzatmaya taşıdı ve moral motivasyonunu ele geçiren Lakers bu bölümde Kobe-Shaq ikilisiyle Detroit’i dağıtıp, seriyi 1-1’e getirdi.
Bu felsefe doğru
Bu noktada düşünüyorum. Tüm Avrupalı koçlar, Kobe dripling yaparken faulü yaptırır ve işi bitirirdi. Ancak başka bir felsefede olan ve kararlarını cinliklerle değil, istatistiklere bakarak veren ve oyunun son bölümlerinde taktik faul yapmaya pek yönelmeyen NBA düşüncesi, belki de avucunun içine kadar gelen bir şampiyonluğun kaçıp gitmesine neden oldu. Nitekim, Brown da maç sonrasında ‘Biz bu durumlarda faul yapmıyoruz’ diyerek tercihinin ne olduğunu açıkça ortaya koydu.
Burada kimin yaptığının doğru olduğu uzun süre tartışılacağa benziyor. Biz Avrupalılar, Amerikalıların bu mantıklarını anlamakta güçlük çekiyoruz. Ama onlar için basketbol seyirciye keyif veren bir oyun ve bu oyunun taktik faullerle kesilmesi, şova vurulacak en büyük darbe. Galiba, onların yaptığı kazanmak için herşey mübah diyen Avrupalı felsefesinden daha doğru.
Maça gelince... Geceye damgasını vuran elbette son saniyedeki muhteşem üçlüğüyle takımına hayat getiren Kobe Bryant idi. Shaq ile birlikte uzatma bölümünde devleşip gerçek bir yıldız olduğunu kanıtlayan Kobe kadar bir başka önemli isim de, efsanevi Bill Walton’ın oğlu Luke Walton’du. Özellikle ikinci periyotta Lakers’a takım olduğunu hatırlatan genç Walton, yaptığı asistlerle Lakers’ı 10 sayılık üstünlüğe taşırken, Phil Jackson’ın onu 3 ve 4. periyotlarda uzun süre kenarda tutması, Detroit’in farkı kapatıp maçı kazanma noktasına getirmesine neden oldu.
Lakers kaosa girebilirdi
Billups ve Hamilton’ın skorer oyunları, Ben Wallace’ın çember altı etkisi, iyi savunma yapan Detroit’i galibiyete çok yaklaştırdı. Bu arada finaldeki temsilcimiz Mehmet Okur’un 18 dakika görev yaptığı maçta, özellikle savunmada mücadeleci ve etkili oluşundan keyif aldığımızı da hemen belirtelim.
Sürprize açık
Ancak bizim basketbol felsefemizde pek yer almayan faul inceliği Kobe Bryant’ın yıldız oyuncu kimliğini öne çıkartması ve Shaquille O’Neal’in çember altı gücü Lakers’ı yaşama döndürdü. Lakers bu mucizeler olmasa, evindeki ikinci maçı da kaybedip büyük bir kaosun içine girecekti. Şimdi Detroit’in sahasında oynanacak üst üste 3 maç var. Bu maçlar da her türlü sürprize açık. Belli ki, bu seri sonuna kadar bize büyük heyecanlar yaşatacak.