ŞU basketbol gerçekten soluk kesen bir oyun. Neyin, ne zaman değişeceği hiç belli olmuyor.
Tam kazandım derken, bir yerlerden mucizevi bir şut çıkıyor ve elinizdeki maç, parmaklarınızın ucundan kayıp gidiyor. İşte Efes, dün Bologna'da Skipper ile oynadığı Final-Four yolundaki final maçında böyle bir dramı yaşadı.
Tüm maçı önde götüren, rakibine her alanda üstünlüğünü kabul ettiren temsilcimiz, bitime 3.5 saniye kala Basile'nin üçlüğüne engel olsa, belki şimdi Final-Four şarkıları söyleyen biz olacaktık. Ama ateşli Bologna seyircisi önünde basketbol adına doğruların çoğunu biz yapmamıza rağmen, 2 kader anının önüne geçemedik. Bunlardan birincisi sahanın en iyilerinden biri olan Ender'in tam fastbreak'e çıktığımız anda kayıp, düşüp mutlak hücum şansını rakibe kaptırması, bir diğeri de Basile'nin el üstünden çıkardığı son atışın çemberimizde isabet bulmasıydı.
Minik minik hatalar
Kazanmaktan başka çaresi olmayan Oktay Mahmuti, bunun için iyi defans yapılması, ribaund alınması ve rakibe hızlı hücum şansı tanınmaması gerektiğini söylüyordu. Ayrıca, hücumda da oyuncularımızdan çok daha fazla hareketli olmalarını istemişti. Bunların hepsi yapıldı. Zaman zaman yoğunlaşan savunmamız, Skipper seyircisini bile umutsuzluğa itti. Ribaundlarda rakibe 31-29'luk üstünlük sağladık. Bir kere bile hızlı hücum şansı tanımadık onlara. Ama oyun içinde yaptığımız minik minik hatalar belki de bize çok pahalıya maloldu. Gereksiz top kayıpları (15 adet), zaman zaman savunma dalgınlığı, zaman zaman da hücumdaki isabetsiz atışlar.
Tüm bunlara karşın, yine de kazanabilirdik ve hepsine mücadeleleri için tebrikler. Ama Prkaçin ve Nikolic'in sadece 4 sayıda kalmaları, belki de hedeften sapmamızın en önemli nedeniydi. İstanbul'da 2 sayıyla yendiğimiz İtalyan ekibine rövanşta 1 sayı ile yenildik. Ama o gereksiz Olimpija yenilgisinin anlamı işte şimdi ortaya çıktı. O savrukluk belki de bizi Final-Four'dan etti. Yazık ki, yazık.