ATİNA’ya geldiğimiz günden beri bir doping tartışmasıdır gidiyor. Türkiye’de Süreyya Ayhan olayı ile başlayıp, burada Kenteris ve Thanou ile doruğa çıkan doping zincirine bir yeni halka da haltercimiz Şule Şahbaz ile eklendi.
Ülkesinde bir halk kahramanı kabul edilen ve oyunlarda madalya kazanmasına kesin gözüyle bakılan sporcuların doping denen illete nasıl ve niçin buluştıklarına bir anlam vermek gerçekten güç.
Tavır koyamadılar
Daha önceki yazılarımızda bu şampiyonların gelişen ilaç sanayinin kurbanları olduğunu öne sürmüştük. Nitekim, bu görüşümüz her geçen gün güçleniyor. Asıl üzerinde durmak istediğim nokta, dopingle her alanda savaştığını söyleyen IOC’nin Kenteris ve Thanou konusunda bir türlü gerekli tavrını koyamaması.
İki Yunanlı sporcunun doping kontrolüne girmeyi reddettikten sonra motosiklet kazası bahanesine sığınmasının ardından geçen günlerde yapılan basın toplantısı, açık söylemek gerekirse kimseyi tatmin etmedi. IOC ev sahibini darıltmamak, ülkesinde milli kahraman olan Kenteris’i daha fazla üzmemek için net bir tavır ortaya koyamadı.
Ceza konusunda topu Uluslararası Atletizm Federasyonu’na atan IOC Disiplin Komitesi Başkanı Francois Gerrard’ın, basın toplantısındaki ‘Doping yapıp yapmadığını söyleyemem.Geleceği ise bilmiyorum’ şeklindeki sözleri, tam anlamıyla bir körler sağırlar birbirini ağırlar örneğiydi. Kısacası, IOC ev sahibini daha fazla üzmek istemedi ve onların oyunlardan çekilmelerini yeterli gördü. Ancak Yunan halkı çok sevdiği Kenteris’in yaptığını hala bir aptallık olarak değerlendiriyor. Kenteris, Yunanistan’da oyunlar öncesinde tıpkı bizde Süreyya Ayhan’ın olduğu gibi çok seviliyor ve madalya umudu olarak görülüyordu. Hatta Atina-Midilli arasında çalışan ve ismini rüzgar tanrısı Heolos’tan alan hızlı feribota halk Kenteris adını takmıştı.
İdari bir hata
Yani, kahramanını süratle sembolleştirmişti. Ama, bu doping olayından sonra geminin ismi yeniden Kenteris’ten Heolos’a döndü. Bu da sanırım bir halkın zirveye çıkarttığı bir sporcuya verdiği en büyük ceza.
Gelelim bizi üzen Şule Şahbaz’a. Ne yazık ki, bazı soprucalarımız bilerek veya bilmeyerek bu yanlış yönteme başvuruyorlar. Şule’nin bunu neden yaptığını anlamak güç. Günümüzde gelişen teknoloji özellikle burada her türlü olayı yakalıyor. Bunu bile bile doping yapmanın adı ya çılgınlık ya da cahilliktir. Bunda da hiç kuşkusuz en büyük suç, geleceğini düşünmeden ülkesinin adını lekeleyen bilinçsiz sporcularındır.
Kaldı ki, Şahbaz’ın daha önce benzer bir yanlışı olduğu halde iyice kontrol edilmeden buraya getirilmesi de idari bir hatadır. Ayrıca Hacettepe Üniversitesi’nin ‘Şule’yi götürmeyin’ uyarısını dikkate almamaları da büyük hata.
Bereket versin olay yarışmadan önce ortaya çıktı. Ya yarışıp kazanılan bir madalyadan sonra ortaya çıksaydı, skandal daha büyük olurdu.