‘Zenciler’de ülkücü olabilir mi

HÜRRİYET’te ve Radikal gazetesi yazarı Oral Çalışlar’ın dünkü köşesinde ilginç bir fotoğraf vardı.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eaaa57f018fbb8f88ee6f4Çalışlar MHP kongresine gitmiş ve izlenimlerini yazıyor.

Yazısının içine bir de fotoğraf koymuş.

Kongrede iki kişi bozkurt işareti yapıyor.

Ancak biri zenci bir erkek.

Yazıyı baştan sona okudum.

Fotoğrafla ilgili hiçbir yorum yok.

Öyleyse neden koydu?

-Türk milliyetçisi bir partide siyah bir insan olamaz mı?

-Artık siyahlar da MHP’li olabildiğine göre, Türk milliyetçiliğinin bir anlamı kalmadı mı?

-Yoksa sadece ilginç geldiği için mi o fotoğrafı koydu?

-Veya Çalışlar’ın hiç haberi yok da editörler mi koydu?

Bence Oral Çalışlar için ilginç bir yazı konusu olabilir.

Sakın bunu iğneleyici bir ifadeyle söylüyorum falan sanmayın.

Samimi olarak merak ettim...

Haberin Devamı

Bak kardeşim sakın yapmayın

MÜMTAZ Soysal dünkü Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yazısında aynen şöyle diyor:

“Kutlama değil bir anma günü olan 10 Kasım’ı aynı 29 Ekim havasıyla yaşamak büyük bir yanlış olur.”

Bu düşünce, aynı kelimelerle günlerdir kafamda çalkalanıyor.

Mümtaz Hoca
’ya yüzde 100 katılıyorum ve ben de aynı duyguyu dile getiriyorum:

“10 Kasım’da ikinci bir 29 Ekim hareketi yapmaya kalkmak yanlıştır. Hatta çok yanlıştır!...

Daha da ileri gidiyorum, böyle bir şeyi yapmak, 29 Ekim’de oluşan güzel duyguya da zarar verecektir.

Soysal,
çok açık biri ifade ile “Tadında bırakın” diyor...

* * *

Bakın bunu söyleyen insan kim?

Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük anayasa hocalarından biri.

Cumhuriyet’e olan bağlılığını meşakkatli geçen bir hayatın her döneminde ispatlamış bir insan.

Askeri dönemde hapislere girmiş, kendisine tuvalet temizlettirilmiş bir aydın...

Ve 29 Ekim günkü Türkiye’de oluşan coşkuya da teşhisini koyuyor:

“Kendiliğinden oluşmuş bir coşku...”

Yani diyor ki;

Kimse bu coşkuyu sahiplenmeye kalkışmasın...”

Aynen katılıyorum.

* * *

29 Ekim’deki coşkunun gerçek manası şuydu:

-Bir partinin, şu veya bu derneğin öncülüğünde oluşmuş bir coşku değildi.

-Kürsüsü olmayan bir hareketti. Sokakta tek militarist slogan yoktu. Antimisyonerlik gibi ilkellikler yoktu. Ona buna hakaret yoktu.

-Artık demokrasi dersini iyi almış yeni bir Cumhuriyetçi kuşağın ilk büyük sahne alışıydı.

Ve bana göre 29 Ekim’in amacı seçimle işbaşına gelmiş bir hükümeti sallamak falan değildi.

Tek mesajı vardı:

“Biz de bu ülkenin öz evlatlarıyız. Bu ülke bizim de ülkemiz...”

Yani “Siz yüzde 51 oy almış olabilirsiniz, ama geride bir de yüzde 49 var” diyordu.

Tıpkı ABD’de bugün en iyi ihtimalle yüzde 51 çoğunlukla işbaşına gelecek olan yeni başkanın, toplumun yüzde 49’unu yok sayamayacağı gibi, siz de bizleri yok sayamazsınız...

Evet, tek mesaj buydu ve modern demokrasinin en büyük mesajı da budur...

Birlikte yaşamayı mecburiyet olmaktan çıkarıp, gönüllü hale getiren bir duygu...

Şimdi bunu 10 Kasım zorlaması ile berbat etmek çok, çok bile değil çok çok yanlış olur.

Haberin Devamı

Bu yazıyı niye geç yazıyorum

GEÇEN hafta içimden şunu yazmak geçti:

“MHP kongre üyesi olsam hiç düşünmeden oyumu Devlet Bahçeli’ye verirdim.”

Yazmadım.

Çünkü kongre üyesi değilim.

Ama Bahçeli’nin yeniden seçilmesini, Türkiye’de demokrasi açısından, huzur açısından son derece önemli görüyorum.

Devlet Bahçeli:

-Rahmetli Alparslan Türkeş, 12 Eylül’den sonra hepimizin takdirini kazanan yurtsever bir siyasetçi profili çizmişti.

-Bahçeli, 1970’li yıllarda adı kötüye çıkmış ülkü ocaklarını sokaktan çekmeyi başardı. Sadece sokaktan değil, mafyanın elinden alıp, saygın ve meşru bir örgüt haline getirdi.

-O saflardan artık “Yaşasın hainler için illegalite” sloganları atanlar çıkmıyor...

-Onun genel başkanlık yaptığı son 15 yıl, Avrupa gibi demokrasinin beşiği sayılan bir coğrafyada ırkçı bir aşırı sağın yükseldiği yıllardı.

O ise, ağır bir Kürt sorununun yaşandığı, her gün güvenlik mensuplarının şehit edildiği yıllarda, rahatlıkla sömürebileceği bir ırkçılığa tevessül etmedi.

-“Türk”
kelimesini göğsünü gere gere hep telaffuz etti, ama “Türkçülük” yapmadı.

-Türkiye’nin 1970’li yıllardan bile fazla kutuplaştırıldığı bir dönemde, muhalefetin sadece itiraz etmek olmadığını gösterdi.

Bazıları kendisini haksız biçimde “AK Parti’nin kuyruğuna takılmakla” suçlamasına aldırmayarak, doğru bildiği projelere, kanunlara destek verdi.

Eleştirdi ama tökezletmeye uğraşmadı.

-Ve en önemlisi, tek adamlığın matah sayıldığı bir ülkede, özgürce bir kongre yarışına izin verdi.

Evet, Türkiye böyle medeni bir milliyetçi partisi olduğu, böyle bir milliyetçi lideri olduğu için, birçok Avrupa ülkesinden şanslıdır...

Haberin Devamı

Bir Balyoz sanığının annesi ve kız kardeşleri

DÜNKÜ Radikal gazetesinden bir başka ilginç yazı daha...

Orhan Kemal Cengiz, Balyoz davasında 16 yıl hapis cezası alan Dr. Dursun Çiçek’in kendisine gönderdiği mektubu yayınlamış.

Şu yazdıkları dikkatimi çekti:

-Annesi ve üç kardeşi türbanlıymış. Ablası bir imamla evliymiş.

-Balyoz davasında hakkındaki tek delil, bir word dosyasında çıkan listede adının yazılı olmasıymış.

-Kendisiyle hiçbir illiyet bağı yokmuş. Hatta üst veri yollarında dahi adı yokmuş.

-Gölcük’te çıkan belgelerde de adı geçmiyormuş.

-Birinci Ordu seminerine ve hazırlık çalışmalarına katılmamış. O dönemde İstanbul’dan 1100 km uzaklıkta, İskenderun’da görev başındaymış
.

Peki öyleyse bu 16 yıl nereden geliyor?...

Sadece asker olmasından mı?

-27 Mayıs 1960 darbesi sırasında 2 yaşındaymış.

-12 Mart 1971 muhtırasında 13 yaşındaymış.

-12 Eylül 1980 darbesinde 12 günlük teğmenmiş...

Şimdi o da soruyor:

“Hırsızın çocuğu da mutlaka hırsız mıdır?

Teröristin kardeşi mutlaka terörist midir...”

 

Yazarın Tüm Yazıları