Paylaş
İsyanımı dile getirmek istiyorum. Dün Fransız Haber Ajansı'ndaki haberi gördükten sonra, bu isyanımı artık içimde tutamayacağımı anladım. Habere göre, kriz yüzünden Türk vatandaşları başka ülkelere gitmek için kuyruğa girmişler.
Evet, 20 yıllık müthiş bir gelişme rüyasından sonra geldiğimiz nokta bu.
Dibe vurmak.
Sadece maddi manada değil.
Daha da önemlisi manevi anlamda dibe vurmak.
20 yılda yarattığımız, herkesi inandırdığımız büyük ‘‘mucizeyi’’ inanılmaz bir savurganlıkla yedik bitirdik.
* * *
Geldiğimiz noktanın özeti işte bu haber.
Başka ülkelere sığınmak için kuyruğa giren Türk vatandaşları.
Yani bir zamanlar Vietnam'dan, Kamboçya'dan kaçan umutsuz insanlar gibiyiz.
Bir ‘‘boat people...’’
Kaçak gemilerde kendine yeni vatan arayan hüzünlü insanlar ordusu...
Haykırmak istiyorum.
Biz bunu hak ettik mi?
Neredeyse 10 yıldan beri sayısız ekonomik programa müthiş bir vatan sevgisi ve inanılmaz bir halk disiplini ile evet diyen bu insanlara reva mı böyle bir kriz?
Başka ülkelerde insanlar, bunun onda biri kadar zorluklarda caddelere barikatlar kurarken, bu halk önüne konulan her programa destek verdi.
Bu halk 15 yıl boyunca PKK terörüyle, bölücü haydutla mücadeleye canıyla, kanıyla ve hayat standardıyla destek verdi.
Koskoca on yılın sonunda önüne konan bilanço bu.
Başka ülkelere sığınmak isteyen insanlar kuyruğu...
* * *
Kimdir Türkiye'yi bu umutsuzluk girdabının ortasına bırakan?
Kimdir bu tarihi hüsranın sorumlusu.
Herkes suspus.
Devletin tepesinde neredeyse bir ölüm sessizliği.
Umut bekleyen insanlara, oralardan bir ‘‘Ha gayret’’ fısıltısı bile gelmiyor.
Aşağılarda, günlük siyasi menfaatlerini, anlık siyasi hasetliğini böyle günlerde bile saklayamayan bir siyasi elit.
Ona oy veren insanlar başka ülkelere gitme kuyruklarına girerken, o hálá yeni birilerinin altını oymaya, önünü kesmeye, orasına burasına mayın yerleştirmeye uğraşıyor.
Sanıyor ki, onu ‘‘yediği’’ zaman, kendi önünde siyasi ikbal yolları açılacak.
Gözüne katarakt inmiş biçare siyasetçi...
Oraya buraya yerleştirdiği mayınların üzerine önce kendisinin sürüleceğinin farkında değil.
Bittiğini, tükendiğini, artık bir daha geri gelmemek üzere silindiğini hissedemiyor.
Bütün dikkatini, eforunu, gücünü, maddi manevi takatını Derviş'i yemeğe ayırmış.
* * *
Şimdi başka şey düşünmeye zamanı yok.
Ancak, onu yediği, sindirimini tamamladığı zaman rahatlayacak.
Gözlerini hedefe kilitlemiş.
Hálá ondan bir parça koparmaya çalışıyor.
Merkez Bankası Kanunu'ndan bir madde kopardığı zaman zafer çığlıkları atıyor.
Kopardığı o parçanın, aslında çoluğunun çocuğunun, torununun bir uzvu olduğunu fark edecek ne vicdanı ne de mantığı kalmış.
Herkes dibe bir ayak vurup yukarı çıkmaya uğraşırken, o su üstüne çıkmak isteyenlerin ayaklarına yapışıyor.
Bir safra enkazı haline gelmiş.
Kendiyle beraber koskoca bir ülkeyi de suyun dibinde tutmaya çalışıyor.
Oysa bu deniz bitti.
Bu siyaset tükendi.
O biçare siyasetin zafer çığlıkları, vatandaşın kulağına uğursuz baykuş sesi gibi geliyor.
* * *
Hayatım boyunca bu ülkenin geleceğine inandım. Beni Ankara'da, Paris'te en iyi üniversitelerde okutan bu ülkeye hem güvendim, hem de kendimi borçlu hissettim.
Güvenim hiç eksilmedi.
Ülkem bu krizden mutlaka çıkacak.
Ama bu yapıyı hálá kırmamakta ısrar eden siyasetçiler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Onların bu krizden çıkabileceğini sanmıyorum.
Paylaş