Paylaş
Kutsal kahvemin ilk yudumunu alırken, içimdeki mütevazı terminatör isyan bayrağını açtı.
Evimizde o saatler klasik müziğe tapulanmıştır.
Çünkü Tansu o saatlerde başka müziğe tahammül edemez.
Öfkeleneceğini bile bile, ilk putumu kırdım.
Haris Aleksiu’nun yeni çıkan best off’unu koydum.
Ohh bee, dünya varmış.
O an anladım ki, sabaha Bach’la Beethoven’la, Mahler’le hatta Mozart’la başlamak, insanın enerjisini alıyormuş.
Güne, posası çıkmış bir ruh ve onun üzerine abanmış bir bedenle başlıyormuşsunuz.
* * *
Hazır put kırmaya başlamışken, güne öyle devam edeyim dedim.
Dan Brown gibi yapıp, ayaklarımı bir ağacın dalına taktım, bedenimi baş aşağı saldım.
Kan beynime hücum edince, dünyaya da tersinden bakmaya başladım.
İşte o an Berlusconi’yi gördüm.
Avrupa’da çoğu insanın gıcık olduğu bu siyasetçinin, aslında ne kadar eğlenceli bir erkek olduğunu düşündüm.
O hızla, Paris Match Dergisi’nin son sayısında yayınlanan yazıyı okudum.
Hayret, benim gibi düşünen başkaları da varmış.
Üstelik onlar da gazeteci.
Önce fotoğrafından başlayayım.
Hafif değil, bayağı photoshop’lu bir fotoğraf.
Bakışlar desen, onlar da hafif değil bayağı Kevin Spacey tarzı.
Beden hayli inceltilmiş.
Kolları itinayla kıvrılmış siyah gömlek, altında siyah pantolon, ortaya cazibesi yerinde, geçkin bir Akdeniz delikanlısı çıkarmış.
Hele ağzın kenarına kondurulmuş o müstehzi çizgi var ya, ne deseniz boş.
Yani istediğinizi deyin.
Ona gıcık oluyorsanız, bu bakış kesin sizi daha da gıcık eder.
Ama benim gibi, onu çok eğlenceli buluyorsanız, daha da eğlenirsiniz.
* * *
Fransız gazeteci ona yakın kişilerle konuşmuş.
Onu nasıl görüyorlar derseniz, zaten Berlusconi, kendi teşhisini kendi koymuş:
“Ben bir aziz değilim”.
Aziz değilse ne?
Yakınları, tarif ediyor:
“Açık sözlü, dobra, cömert, iyimser, konuştuğu zaman insanlar onu anlıyor.”
Onlara göre bugüne kadar İtalya’nın başına gelmiş en iyi başbakan.
Superman hastası torununun karşısına Superman kıyafeti ile çıkacak kadar çocuk.
Partisinin gençleri ile sohbet ederken şu söylediklerine bakın:
“İtalyanlar beni kendilerinden biri olarak görüyor. Ben yoksul bir aileden geliyorum. Her yoksul gibi futbolu seviyorum. Gülmeyi seviyorum. Ama bütün bunlardan çok güzel kadınları seviyorum.”
Ahmet Türk’ün İmralı’yı tarif etmesi kadar açık, seçik...
“Seviyorum arkadaş, güzel kadınları seviyorum. Var mı diyeceğiniz” tarzından.
Herkese “Hadi leyynn...” çekiyor.
O sırada bir genç kız mikrofonu alıyor ve tam kendini tanıtacakken, Berlusconi sözünü kesiyor:
“Şimdi söyleyeceğim sadece buradaki genç kızlara. Adınızı, soyadınızı söylemeniz yetmez. Bana cep telefonu numaralarınızı da vereceksiniz.”
Salon bir anda kahkahaya boğuluyor.
Geçen yıl bir genç kızı cep telefonundan arayıp buluşması ile başlayan skandalla daha güzel nasıl dalga geçilir?
* * *
En ciddi anketlere göre, “ahlaksız” Berlusconi’nin popülaritesi yüzde 50.
Öteki yarısı ise nefret ediyor.
Yalnız bir dakika:
Avrupa’da birçok ülkede, “ahlaklı” politikacıların popülaritesinin yerlerde sürünmesini neyle açıklayacağız?
Acaba İtalyanlar mı çok ahlaksız, yoksa öteki halklar mı çok tatsız tuzsuz...
Samimi fikrimi söyleyeyim mi?
Ben eğlenceli siyasetçilere hasretim...
Bu sabah bir ağaç dalına ayaklarınızı geçirip baş aşağı sarkıp siyasetçilere bakın.
Vallahi siz de başka şeyler göreceksiniz.
Bir de şu var.
Yüzde 50’nin gözünde böylesine eğlenceli bir insan olabilmek için öteki yüzde 50’nin nefretine katlanmaya değmez mi...
Ben “Değer” diyorum.
Paylaş