Paylaş
Ben de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve milletin vekillerine “haddini bildiren”, oturdukları koltukları millete değil de bir “gölgeye” borçlu olduklarını tebliğ eden o malum “sivil muhtırayı” okuduğumdan beri o kelimeye taktım.
“Gölge...”
* * *
Normal olarak ilk işim Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne bakmak oldu.
“Gölge” kelimesininin anlamını şöyle veriyor:
“Saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık...”
Aynı sözlükte ikinci alamı şu:
“Ne olduğu anlaşılamayan karaltı, siluet...”
* * *
Tarifleri okuyunca kafam karıştı ve malum bildiriyi kaleme alan şahıs veya şahsiyetlerin niyetini anlamakta zorlandım.
Muhtırada “gölge” ile ilgili bölümleri kelimenin sözlük anlamına bakarak yorumladığımda önüme şöyle bir manzara çıkıyor:
-BİR: Türkiye Büyük Millet Meclisi aydınlık bir yer...
-İKİ: Üzerinde “ışığı engelleyen karanlık bir gölge” var...
-ÜÇ: Ve bu, “Ne olduğu, kim olduğu anlaşılamayan bir siluet..”
* * *
Bildiriyi yazan veya yazdıran arkadaş...
Kızma, esip püfürme, ateş etme...
Sadece bu tarihi muhtıranın şifrelerini çözmeye çalışıyorum.
Sandığa gittiği zaman, halkı, dolayısıyla kendini de temsil edeceğine inandığım milletvekilleri, partiler ve Meclis için oy kullandığını sanan bir saftorik olduğum için de hâlâ merak ediyorum.
Nedir ve kimdir bu Yüce Meclis’in üzerine düşen karanlık gölge...
* * *
-Yanlış anlaşılmasın...
Muhatabım bir kurum, seçilmiş bir insan veya anayasal bir kurum değil.
Tek muhatabım var, o da milletin vekillerini tehdit eden, aşağılayan, milletin vekillerini Cumhur’un Reisi ile karşı karşıya getirmeye çalışan bu nifak metnini kaleme alanlar...
* * *
-Yine yanlış anlaşılmasın...
Kılavuzum, bir “Paralelci”, bir “Ergenekoncu”, bir şucu veya bucu değil...
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne danışıyorum ve cevabını devletin bu resmi kuruluşundan alıyorum.
Yani bilirkişi çok sağlam...
* * *
Çünkü anlıyor ve hissediyorum ki, Türkiye bu sivil muhtırayı daha uzun yıllar konuşacak...
Konuşmalı ki, Meclis üzerindeki son vesayet, son gölge de artık kalksın...
Sayın Başkan; madem hırsızlık yok, son darbeyi incelemek istemez misiniz
KOMİSYONUN kararından sonra ortaya çıkan ve bizim de kabul etmemiz istenen manzara şu:
Demek ki, ayakkabı kutusu bir uydurmaymış.
Evlerden çıkan kasalar, milyonlar bir illüzyonmuş.
Dört bakanın dördü de ak sütten çıkmış ak kuzularmış...
* * *
Tamam, o davayı Meclis’te de sıfırladık...
Şimdi sıfırlanması gereken tek konu kaldı.
Demek ki 17 ve 25 Aralık olayı bir darbe girişimiymiş.
O zaman, AKP Meclis Grubu’na ve geçmişte Darbeleri İnceleme Komisyonu başkanlığını yapmış olan Sayın Nimet Baş’a bir sorum var.
17 ve 25 Aralık’ta olup biteni bir “darbe” olarak görüyorsanız...
-Madem yolsuzlukları, hırsızlıkları, rüşveti bile görmeyecek kadar bu darbe olayına kilitlenmiş durumdasınız...
Acaba Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun çalışmalarını, bu son iki darbe ile tamamlamayı düşünmez misiniz...
* * *
-Madem 28 Şubat için, o dönemin başbakanlarını, cumhurbaşkanlarını bile davet edip dinlediniz...
17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinin yapıldığı dönemdeki cumhurbaşkanını, başbakanı, adalet ve içişleri bakanlarını da davet edip dinlemeyi düşünmez misiniz...
-Madem eski darbeler konusunda dönemin hedef bazı gazetecilerini davet edip dinlediniz, attıkları manşetlerin hesabını sordunuz...
Paralel dediğiniz darbecilerin Ergenekon, Balyoz gibi hukuk darbelerini, kumpasları kurduğu dönemde görevde bulunan Sabah, Star, Zaman, Bugün gazetelerinin genel yayın yönetmenlerini, yazarlarını davet edip, geçmişte hep birlikte attıkları manşetlerin, yazdıkları yazıların hesabını sormak istemez misiniz.
* * *
Sayın milletvekilleri, sayın komisyon üyeleri...
Madem bir darbe girişimi vardı...
Birlikte yürüdüğünüz yolların, birlikte ıslandığınız yağmurların, birlikte bulaştığınız çamurların aydınlığa çıkmasını istemez misiniz...
Buyurun tarihi fırsat önünüzde...
* * *
Ama tavsiyemi soracak olursanız, derim ki:
Sakın ola açmayın o dosyayı...
Zaten üzerinize bir gölgenin karanlığı çöktü...
Boşverin...
Nasılsa tarih bir gün o dosyaları sonuna kadar açacak...
Bazen bugünün işini yarına bırakmak, hiç olmazsa bugünü kurtarabilir...
Paylaş