Paylaş
SEÇİMDE olmayan, seçim kampanyasında ne yazık ki göremediğimiz bir sahneyi dün televizyonda gördük.
* * *
-Ülkenin birinci partisinin genel başkanı televizyona çıktı.
Arkasından ülkenin ana muhalefet partisinin başkanı televizyona çıktı.
* * *
-13 yıldır özlediğimiz bir tabloydu bu.
* * *
-İki partinin genel başkanları, 13 yıldır ilk defa birbirleri hakkında saygılı ifadelerle konuştu.
* * *
-İki partinin genel başkanları 13 yıldır ilk defa birbirlerine, üslupları için teşekkür etti.
* * *
-İki partinin genel başkanları, üç-beş konu dışında ülkenin yönetimi konusunda görüş birliğine vardılar.
-Her ikisi de, milli iradeye saygılarını iletti.
* * *
-Son 5 yıldır ilk defa, ülkemin siyasetçileri için iyi şeyler düşünmeye başladım.
* * *
-Kendi kendime dedim ki, “İşte bu üslup ve bu zihniyet ülkemizi, bu kutuplaşmadan, bu adı konmamış içsavaştan çıkarabilir.”
* * *
-Kendi kendime dedim ki, “İşte bu üslup ve bu ahlaki tavır, Türkiye’nin tarumar olmuş sistemini, enkaza dönmüş devletini, tekrar kanamaya başlayan Kürt sorununu, uçurumun kenarına gelmiş ekonomisini kurtarabilir.”
* * *
Her ikisinin de konuşmalarını izledikten sonra vardığım sonuç şudur:
Eğer sadece ikisine kalsaydı...
Bu hükümet kurulurdu.
Ve Türkiye, bu badireden kurtulmanın yolunu açardı.
Yazık oldu...
* * *
Türkiye, barışmanın, kutuplaşmaya son vermenin tarihi fırsatını kaçırdı.
Bu fırsatı yazık edene, edenlere yazıklar olsun...
O kaçtı ama sizin kaçacak küçücük bir deliğiniz yok
ZEKERİYA kaçtı...
Sizin ise kaçacak küçücük bir deliğiniz bile yok... Yani size kaçış yok... O günün mağdurları yakanıza yapışacak... Soracaklar size... Eğer onun yaptığı darbeyse, sizin yaptığınız neydi...
Ben aradan çekiliyorum.
Şimdi bu sicile, bu karanlık maziye, bu darbe dosyasına siz kendiniz bir lakap takın.
-“Darbecinin suç ortağı...”
-“Darbenin medya ayağı...”
-“Darbenin sivil siyasi ayağı...”
Hadi yine insaflı davranayım da daha hafif bir ifade ile durumunuzu kurtarayım:
“Darbe şakşakçısı...”
Darbenin ‘medya ayağı’ nerede
ARKADAŞLAR...
“Zekeriya şöleniniz” bitti mi...
Keyfini çıkardınız mı, “Darbeci savcının” kaçması olayının...
Dip sarhoşluğunuz geçti mi...
Hadi öyleyse, şimdi ciddi meseleleri konuşmaya başlayalım.
* * *
Zekeriya Öz ve öteki iki savcıyı neyle suçluyorsunuz...
“Darbecilikle” değil mi...
Ben darbeci demiyorum... Savcı diyorum, siz diyorsunuz.
Öyleyse, son 6 yılın moda deyişiyle soralım:
“Peki nerede bu darbenin sivil ayağı...”
“Medya ayağını” hiç sorgulamayacak mısınız...
* * *
Biliyorum, “Zekeriya şenliklerinden” bitap düştünüz, geçici bir amnezyadan mustaripsiniz...
Dip sarhoşluğu unutkanlık da yapar...
Ama benim kafam yerinde, isterseniz o günlere dönelim, size hatırlatayım.
* * *
Ne yapıyordunuz o günlerde...
-“Darbeci Zekeriya” talimat veriyordu, siz manşetlere koyuyordunuz.
-“Darbeci Zekeriya” çağırıyor, emrediyor, siz köşelerinize taşıyordunuz.
* * *
Darbe değil, devrimdi bütün bunlar size göre.
Matahmış gibi durmadan tekrarladığınız, ağzıma dahi almak istemediğim o iğrenç tabirinizle, “Türkiye’nin bağırsaklarını temizliyordunuz...”
Meğer dolduruyormuşsunuz...
* * *
-Siyasetçiniz onun savcısıydı...
Darbecinin savcısına ne isim takalım şimdi...
-Sizler gönüllü emir kullarıydınız...
“Darbeci Zekeriya’nın” emriyle, ne canlar yakmış, ne hayatlar söndürmüştünüz...
-İnsanlara ne lakaplar takmış, özel hayatlarını şehvetten kudurmuş iştahınızla nasıl paramparça etmiştiniz...
* * *
“Heykeli dikilecek adamdı” hepiniz için o firari...
Sizlerse o darbenin habis heykeltıraşları...
Paylaş