Paylaş
Fransa tarihini okuyorlarmış.
Verdikleri ev ödevinin konusu şu:
“Kendinizi Bastille zindanında yatan birinin yerine koyun.”
* * *
Pazar gününden beri bu kompozisyon konusunu düşünüyorum.
Milli Eğitim Bakanlığı, bir gün için Türkiye’de bütün okullara şu kompozisyon konusunu ders olarak verse ve çocuklar velileriyle birlikte bunu düşünse...
“Kendinizi bir an için Silivri’de yatanların yerine koyun.”
Üç gün arayla salınıp, yeniden içeri alınanların yerine koyun.
Mehmet Haberal’ın yerine koyun.
365 gündür içerde yatıyorsunuz.
Daha neden yattığınızı bile tam olarak bilmiyorsunuz ve bir savcı gelip size 6-7 yıl önce bir gün nerede olduğunuzu soruyor ve ispat etmenizi istiyor.
Mustafa Balbay’ın, Tuncay Özkan’ın yerine, ailelerinin yerine koyun.
Bunlar sembol isim olduğu için sadece onların adlarını veriyorum.
İçerde başka gazeteciler de var. Sıradan insanlar, askerler, sanatçılar, işadamları var.
Kendinizi Kuddusi Okkır’ın ailesinin yerine koyun.
O çocuğun, mezarın içinde babasını toprağa verirkenki bakışını hatırlayın.
Karısının, çocuğunun yalnızlığını, tek başlarına verdiği mücadeleyi düşünün.
Sadece onların değil, Diyarbakır Cezaevi’nde yatanların yerine de koyun.
12 Mart’ta, 12 Eylül’de yatanların, 28 Şubat’ta haksızlığa uğrayanların yerine de koyun.
Bir devletin vatandaşlarına böylesine ağır muamele yapmaya hakkı var mı?
Bunu yapın çünkü sizin başınıza da gelebilir.
Şu iddianamelere, içeri alınanlara sorulanlara bakın.
Bunlarla ülkede herhangi bir insan rahatlıkla içeri alınıp aylarca tutulabilir.
* * *
Ergenekon davası, Türkiye’de hukuk sisteminin kuyusunu kazmaya başladı.
Emin olun, gözü dönmüş intikamcı bir çevre dışında insanların çoğunun bu davaya bakışı değişti.
Artık kimse bunun ciddiyetine inanmıyor.
Söyler misiniz hangi ülkede böyle hukuk rezaletleri yaşanır?
Hangi ülkede bir hâkim önüne geleni tutuklar, öteki serbest bırakır, öteki tekrar içeri alır?
Bir ülkede kamuoyunun yakından takip ettiği iki davadan birinde, daha insanlar gözaltına alınmadan, tutuklandı diye yayınlar yapılır, evde ne bulunduysa hemen suç unsuru gibi sunulur, o insan daha tutuklanmadan ağır bir suçlu gibi takdim edilir.
Buna karşılık, vatandaşı dini amaçlarla sömürüp başka bir ülkede ceza yiyerek kesinleşmiş insanların cezası dışarıda hükme bağlanmasına rağmen, kendi ülkesinde üstü örtülmeye çalışılır?
Henüz sanık bile olmamış insanlara suçlu; cezası kesinleşmiş insanlara ise masum muamelesi yapılan bir ülkede, adaletten söz edilebilir mi?
* * *
Türkiye, gaddar gladyatörlerin, sadist seyircilerin ve gözünü intikam ve iktidar bürümüş aydınların arenası haline geldi.
Ergenekon, bu seyircilerin tezahüratı ile Kafka’nın “Dava”sına dönüşüyor.
Üstelik bunların bir bölümü, geçmişte kendileri haksızlıklara uğramış insanlar.
Eğer geçmişte yaşanan haksızlıklar, şimdi kan davaları için hafifletici neden sayılacaksa, nerede evrensel adalet, nerede herkes için hukuk?
İlkokuldaki bir çocuk, kendini Bastille’de yatan bir mahkûmun yerine koymayı düşünüyorsa, yapılan bu hoyratlıklar karşısında susan, hatta onu onaylayan koskoca adamlar, kadınlar ilerde bu utançtan kurtulamayacaklardır.
Bu millet onları da 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün, Ziverbey’lerin, gaddar beyleri olarak hatırlayacaktır.
* * *
Bakın Mehmet Haberal 1 yıldır hastane odasında ceza çekiyor.
Bir yıl, yani 365 gün.
Siz kaç yaşındasınız bir bakın, onu bir yıla bölün.
Yani hayatınızın her o kadar gününden biri.
Bu mu adalet?
Türkiye’ye demokrasi böyle mi, bizim gibi düşünmeyen insanlara çektirilen ezalara, yapılan haksızlıklara sessiz kalarak mı geliyor?
Böyleyse, yuh olsun bizlere.
Demek ki, çocuk kadar olamadık...
NOT: Bugünlerde herkese Kafka’nın “Dava” adlı kitabını okumalarını tavsiye ederim.
Paylaş