Paylaş
Sürgüne gönderen öteki sultanlardan biri olarak kaldı...
Namık Kemal “Vatan ve hürriyet şairi” oldu...
Mehmet Âkif, Kurtuluş Savaşı’na katıldıktan sonra hayatını güvencede hissetmediği ve alınan bazı kararlara itiraz ettiği için Mısır’a yerleşti.
Bugün “İstiklal Marşı’nın şairi” olarak okul kitaplarımızda hak ettiği yere sahip.
Demokrat Parti hükümeti, Nâzım Hikmet’i vatandaşlıktan çıkardı.
Çıkaranların güzel sayfasına yazılmadı.
Nâzım, nesillerin şairi oldu.
27 Mayıs askeri darbe yönetimi Ordinaryüs Prof. Ali Fuat Başgil’i önce üniversiteden çıkardı. Sonra hayatını tehlikede hissettiği için yurtdışına gitmek zorunda bırakıldı.
Gönderenler silindi gitti. Ali Fuat Başgil hâlâ İstanbul Üniversitesi’nin büyük hocası olarak hatırlanıyor.
12 Mart ve 12 Eylül askeri darbe dönemlerinde Zülfü Livaneli, Cengiz Çandar, Melike Demirağ, Şanar Yurdatapan, Cem Karaca gibi aydınlar ve sanatçılar ülkesini terk etmek zorunda bırakıldı veya vatandaşlıktan çıkarıldı.
Sürgüne gönderenler, vatandaşlıktan çıkaranlar unutuldular...
Ötekiler bu milletin sanatçıları olarak yurda döndüler...
Şimdi bu dönem, bazı insanları sürgüne gönderdi, KHK’larla vatandaşlıktan çıkarılmaya hazırlanıyor...
Ne mi olacak...
Tarih, hangi dönemde olursa olsun, görüşleri, muhalefeti nedeniyle sürgüne gönderilenleri, ülkesini terk etmek zorunda bırakılanları ve vatandaşlıktan çıkarılanları nasıl yazdıysa...
Yine öyle tekerrür edecek.
Sürgüne gönderenleri, vatandaşlıktan çıkaranları nasıl yazdıysa...
O da öyle tekerrür edecek...
Bana ateş etmeyin... Ben demiyorum...
Hepimizin ortak tarihi böyle diyor...
Cumhuriyetçisinin de, laikinin de, muhafazakârının da, askeri darbecisinin de...
Hepsinin de ortak tarihi...
RUSYA İLE İLGİLİ KRİTİK BİR SORU
UZUN süredir aklımdaki soruyla, geçen gün Wall Street Journal gazetesindeki John Vinocur’un yazısında karşılaştım.
Yazısının başlığı şuydu:
“Fransa’da, Rusya’ya daha yakın olmak bağımsız dış politika anlamına geliyor.”
Ben bu saptamayı soru olarak sormak istiyorum.
Bugün ABD’yi en yetkili ağızlardan hedef alıp, troller ve trolleşmiş köşe yazarları ile yerden yere vurdururken, Rusya ile tarihimizde hiç olmadığı kadar yakın bir işbirliğine girmek, sizce “daha bağımsız bir dış politika izlemek” anlamına mı geliyor...
Biliyorum, hepimiz bu anti-Amerikan fırtınanın içindeyiz.
Ben soruyu bir de şöyle sorayım, siz de cevabını bir kere daha düşünün.
“Esed’e, yeniden Esad der hale gelmek, bağımsız bir dış politika izlediğimiz anlamına mı geliyor...”
ÖZGÜRLÜK AZALINCA DERGİLER ÇOĞALIR MI
TAM 12 Eylül ertesindeki günlerime döndüm.
Hayatımdaki dergiler çoğalmaya, üremeye başladı.
Genç dergiler bunlar...
Birkaç genç insan bir araya geliyor, evlerinden veya küçük bir merdiven altı odadan çıkarıyorlar.
Toplum vülgerleşiyor, troller düşünce seviyesini ayaklar altına mı alıyor...
Bu çocukların dergileri düşünce seviyesini ve kalitesini yükseltiyor.
Popülizm baskıcı bir “çoğunlukçuluğa” mı dönüşüyor...
Bu çocukların dergileri daha çok özgürlükten söz ediyor.
Biri “Kafkaokur”...
İstanbul’da yayınlanıyor.
Ön kapağına Sartre’ı koymuş.
Arka kapakta Simone de Beauvoir var...
Öbürü “Düşünbil”...
Ankara’da çıkıyor...
Son sayısının kapağına Albert Camus’yü koymuşlar.
Trol sürülerinin dışında kalmak istiyorsanız...
İkisini de tam bugünlerde tavsiye ederim.
KAFKAOKUR'U ŞU CÜMLELER YÜZÜNDEN ÇOK ÇOK SEVDİM
Sartre’ın “İnsan özgürlüğe mahkûmdur” cümlesi için.
Buket Uzuner’in yazısındaki “‘Yaşamak’, ‘hayatta kalmak, ‘var olmak’ eşanlamlı değildir” cümlesi için.
Cansu Cindoruk’un yazısındaki şu cümleler için:
“Sonra kocaman bir silah patlıyor, yere düşüyorum.
Arkamda inceden bir sıcaklık hissediyorum.
Sanırım yine sırtımdan vuruluyorum.
Hem de çocukluğum tarafından.”
Esra Pulak’ın “Beni incittiğin yerlerinden öpüyorum seni” aforizması için.
Yusuf Atılgan’ın “Ne çok yalan söyleniyordu yeryüzünde, sözle, yazıyla, resimle ya da susarak” cümlesi için.
Simone de Beauvoir’ın ölümü hakkında söylediği şu cümle için:
“Baştan haber veriyorum: Çok şeyi karanlıkta bırakarak yürüyeceğim.”
STARBUCKS'TA BİR KAHVE İÇİN KAÇ KARAR VERİRİZ
“BENCE Starbucks gibi yerlerin var olma nedeni, ömründe bir tek karar veremeyen insanları bir fincan kahve için 6 karar birden vermek zorunda bırakmaktır.”
Bu cümleyi, Kafkaokur dergisinde Aslıhan Mangan’ın, Zygmunt Bauman’un “Özgürlük” kitabı üzerine yazdığı yazıdan aldım.
Benim verdiğim 6 karar şunlar:
1.Latte değil, günün kahvesi,
2. Sütlü değil sade
3. Şekerli değil, tatlandırıcı,
4. Sade değil, fındık aromalı,
5. Büyük değil, orta boy,
6. Burada içmek için değil, götürmek için.
SIKINTILI GÜNLER İÇİN HARİKA BİR COLE PORTER
ŞU sıkıntılı günlerde sık sık eskiye dönüyorum. Son günlerdeki favorilerimden biri Cole Porter’ın harika bestesi “Begin the Beguine”.
Tony Evans söylüyor. Rumba ritminde...
İlgilenenlere Spotify “Smooth, Soft and Jazzy” listemde var.
Paylaş