Bugün de böyle bir olayı anlatacağım.
Üç gün önce Yayın Koordinatörümüz
Fikret Ercan, "Latif bugün olağanüstü bir karikatür yapmış" dedi.
Latif Demirci müthiş bir sanatçı.
Hürriyet’e gelmesinde
Neyyire Özkan’ın büyük katkısı oldu.
Neyyire’nin Hürriyet’e çok büyük katkıları olmuştur.
O nedenle hem o katkıları, hem de
Latif’i bize kazandırdığı için okuyucularımızın önünde kendisine bir kere daha teşekkür ediyorum.
Latif bu sene olağanüstü bir yılını yaşıyor.
Pazartesi gününden itibaren, onun yönetiminde bir mizah sayfasına başlıyoruz.
O telaşı arasında gerçekten bu yılın en güzel karikatürlerinden birini çizmişti.
* * Ê*
Karikatür şöyleydi.
Siperde iki asker, ellerinde silahlı duruyor.
Birinin başına
"Donk" diye bir şey düşüyor.
Yanındaki arkadaşı şunu söylüyor:
"Korkma tertip, havan topu değil, golf topu."
Tabii hepimiz çok beğendik.
Çok da güldük.
Mizahçılar, bazı olayları sayfalarca yazıdan çok daha etkileyici biçimde anlatabiliyorlar.
Ama içimden bir ses, bunu yayınlayıp yayınlamama konusunda beni tartışmaya davet ediyordu.
Beni huzursuz eden şey, Hava Kuvvetleri Komutanı’yla ilgili değildi.
Paşa’nın yaptığını anlatmak ve anlamak mümkün değildi.
Bununla ilgili düşüncemi de çok direkt bir şekilde yazmıştım.
Dolayısıyla
"Paşa üzülür" gibi bir kaygım hiç olmadı.
Düşündüğüm şey, daha çok cephedeki asker çocukları üzer mi sorusuydu.
* * Ê*
Ben 1970’li yıllarda iyi bir
"Hara Kiri" ve
"Charlie Hebdo" okuruydum.
Her iki dergi de, kara mizahın en acımasız örneklerindendir.
Dolayısıyla mizahın acıtıcı, rahatsız edici yanını çok iyi bilirim.
Ama içimden bir ses, yine de bana farklı bir şey söylüyordu.
Latif Demirci’yi arayıp durumu aynen kendisine anlattım.
Bunu bir sanatçıya anlatmak çok zor bir şeydir.
Hele hele yaptığı karikatür, o yılın en iyilerinden biriyse, hem okuyucuyu bundan mahrum etmiş olursunuz, hem de çizen insanın yaratıcılığına haksızlık etmiş olursunuz.
Dediğim gibi, komutanın üzülüp üzülmemesi umurumda değildi.
Sonunda kendi davranışının sorumluluğunu taşıyordu.
Beni düşündüren, cephedeki askerin durumuydu.
Bu kaygıyla karikatürü bir gün tuttum.
Ama gece uykumu da kaçırdı.
Ve sonunda karikatürü kendi köşemde yayınlamaya karar verdim.
Diyeceksiniz ki,
"Yayınladıktan sonra bu yazdıklarının ne anlamı kaldı?"Bence var.
Çünkü Türkiye gibi bir ülkede gazetecilik yapmanın ne kadar zor olduğunu anlatmak istiyorum.
Evet, Aktütün olayında ve Hava Kuvvetleri Komutanı olayında olduğu gibi, ordumuzu eleştiriyoruz.
Ama bunu yaparken çok da ince düşünüyoruz.
Çünkü Türkiye’nin konumunun ne olduğunun farkındayız.
Terörle mücadelede hepimize sorumluluklar düştüğünün bilincindeyiz.
En önemlisi de, orada çarpışan çocuklarımıza gözümüzün bebeği gibi bakmamız gerektiğine yürekten inanıyoruz.
Öyleyse bu karikatürü niye köşenize koydunuz?
Dedim ya, yılın en güzel karikatürlerinden biriydi.
Hem karikatürü yayınlamak istedim, hem de içimdekileri söylemek.
O nedenle
Latif’i bir günlüğüne köşeme misafir ettim.