Paylaş
Artık Türkiye’nin en kapkara “statükosunu” onlar temsil ediyor.
“Kitap imha etme” operasyonunu bile savunacak kadar statükoya sarıldılar.
Başkalarına “Kara propagandacı” diyorlar, oysa kendileri, “kara bir statükonun sefaletini” oynuyorlar.
Ama çaresi yok...
Statüko karanlık bir baskıya dönüşürken, dönemin yeni kahramanları ortaya çıkıyor.
O yeni kahramanlar, eski statükonun bütün kavramlarını tarumar ediyorlar.
“İleri demokrasi mi” dediniz? “Ergenekon’u sulandırmaktan mı” söz ediyorsunuz.
İşte size genç ve ele avuca sığmaz, biata gelmez bir sanatçının manifestosu.
Aylin Aslım konuşuyor.
Rock müziğin haylaz kızı.
Bugün, tembellikle suçlanma pahasına, köşemi ona bırakıyorum. Dünkü Radikal’de Ezgi Başaran’ın yaptığı olağanüstü mülakattan aynen aktarıyorum:
* * *
TURBO DEMOKRASİ YAŞIYORUZ
Ergenekon’la ne zamandan beri ilgileniyorsunuz?
İlgilenmiyorum, maruz kalıyorum. Çünkü televizyonda ve gazetelerde başka bir şey yok.
Sizce nedir bu dava?
İktidarı askerden alıp sivillere vermek iddiasında olan bir dava. Ama olay benim için Ergenekon filan değil. Demokrasi var mı? Bana göre şu anda ilerinin ilerisine geçtik, turbo demokrasiyi yaşıyoruz!
EVET ERGENEKON’U SULANDIRIYORUM
Pek ciddiye almıyorsunuz galiba, AKP’nin ileri demokrasi vaadini?
Çünkü kendi içinde bir karikatüre dönüştü bu kavram. İleri demokrasi lafıyla dalga geçiyorum. Geçme özgürlüğüm var, illa mizahçı mı olmam gerekiyor? Sulandırmak diye bir suç varsa, ben onu her gün bol bol işliyorum, var mı?
KAFASI ÇALIŞAN BUNU YEMEZ
AKP yandaşı gazeteciler, akademisyenler, sivil toplum örgütleri. Madem ki AKP’ye karşısın, demek ki darbecisin gibi bir ilkokul mantığıyla koca koca adamların televizyona çıkıp salya saçmasını izah edemiyorum. Kafası çalışan hiç kimse bunu yemez.
‘Taraf olmayan bertaraf olur’ anlayışına mı karşısınız?
Yoo taraf olmak gerekir de onların belirlediği taraflardan birine ait olmak istemiyorum. Şahsen kadın ve azınlık özgürlüklerinin tarafıyım, inanç özgürlüğünün tarafıyım. O kadar. AKP’nin bu konularda büyük adımlar attığı söyleniyor ama resim ortada. Kadın cinayetlerinin yüzde 1400 arttığı bir dönemdeyiz.
* * *
STEVE JOBS’A YAZIP SORACAĞIM
En son gazetecilerin Ahmet Şık ve Nedim Şener için yürüşünde var mıydınız?
Konser yüzünden şehir dışındaydım, olmasaydım mutlaka gelirdim. O yürüyüşteki herkesle aynı fikirde olmam gerekmiyor, ben ifade özgürlüğü için yürümüş olacaktım. Ha önümde Oktay Ekşi, Tufan Türenç olmuş, ha CHP’liler... Önemli değil. O iki gazetecinin hapiste olduğu gerçeğidir mevzu.
Ahmet Şık ve Nedim Şener’i önceden takip ediyor muydunuz?
Ahmet Şık da yakın arkadaşlarımın arkadaşı, onlardan duyuyordum. Onları yakınen tanımam da gerekmiyor hapse atılmalarına tepki göstermem için. Bir word dosyasıyla insanların özgürlüğü elinden alındı. Yıllar sonra acı acı güleceğiz bu olanlara. Ben Steve Jobs’a bir mektup yazmak istiyorum mesela. Bizim ülkede böyle dijital belgelerle insanlar tutuklanıyor, sizin oralarda buna ne denir diye soracağım. Bilgisayarda bir problemim olduğunda bir arkadaşım uzaktan bilgisayarıma girip halledebiliyor. Böyle bir devirdeyiz. O yüzden word belgesiyle tutuklanma, herkesin frenini patlattı.
Ya AKP’yi savunuyorsun ya da darbecisin kardeşim! Bir de tersi var: Ya Ergenekon’a tamamen karşısın ya da yakında İran olacağız haberin yok! Ne münasebet. Ben bu saçma sepetlerinizden hiçbirine ait değilim.
* * *
İşte bu ses, artık Türkiye’nin “yükselen sesidir”.
Genç bir sestir. Müdanası yoktur. İtiraz eder. Hiçbir cemaate sığmaz.
Taa gençlik yıllarımdan beri tanıdığım, hep güce tapan, hayatlarının hiçbir döneminde demokrasiye inanmamış, hoşgörü ve birlikte yaşama duygusundan zerre kadar nasibini almamış bir güya aydın tipi, tarihin çöp tenekesine doğru amok koşusu yapıyor.
Kanunsuz telefon dinlemeleri, şafak vakti baskınlarını, cezayı bile aşmış tutuklamaları, mali baskıları yapanlarla birlikte estirdikleri düşünce terörü, hem kendilerini, hem Türkiye’yi bütün dünyaya rezil etti.
“İleri demokrasi” lafı, siyasi tarihimizin en komik oksimoronu olarak mizah antolojilerimize geçti.
Hafıza silicileri cenahında ricat başlamıştır.
Genç bir rock’çının hançeresinden yükselen bu ses, siyasi tarihimizin en trajikomik dönemlerinden birinin kapanış senfonisidir.
Paylaş