Paylaş
Saf bir insanım...
Biliyorum, yeminli düşmanlarım, iman etmiş sevmeyenlerim asla inanmayacaklar...
Umurumda değil, ben biliyorum.
Saf bir insanım...
Saflığımın hiçbir zararını görmedim.
Bir yerden iyi bir elektrik aldım mı, tek hücreli ilkel bir organizma gibi oraya yönelirim.
* * *
Önceki gün Sabah gazetesinde Burhanettin Duran’ın yazısını okuyunca, saf yanım müthiş umutlandı.
Mümkün olduğunca az siyaset yazacağım, detoksa gireceğim...
Ama bir gün öncesinde, söylenecek son bir sözümü de söylememek istiyorum.
* * *
Önce size Burhanettin Duran’ın kim olduğunu anlatayım.
“Sosyal Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın” (SETA) İstanbul koordinatörü.
Bu vakıf AKP’ye yakın bir düşünce kuruluşu...
1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden mezun olmuş.
Doktorasını Bilkent Üniversitesi’nde yapmış.
Yaşı itibariyle üniversiteye Özal’lı yıllarda başlamış.
Yani 1980 öncesi siyasi travma ve çatışmaları görmemiş...
Yazısının başlığı şöyle:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın misyonu...”
Şu cümleler çok dikkatimi çekti:
“AK Parti dışındaki siyasal partilerin en büyük zorluğu Erdoğan’ın siyaset tarzının dinamizmi ile halleşememeleri...”
Dokuzuncu seçim zaferinden sonra kimsenin itiraz edemeyeceği bir saptama...
Evet siyasi performans olarak ona yaklaşabilen bir lider yok...
* * *
Ama benim asıl dikkatimi çeken yazının bir altındaki cümlelerdi.
Onu da aynen aktarıyorum:
“Erdoğan’ın önündeki meydan okuma, ‘yeniden inşa’ misyonunun gerektirdiği insan sermayesini kendisine oy vermeyen kesimlerden devşirme konusunda olacak.
Bunun için de farklı kesimleri kuşatan aktif bir uzlaşma yaratması lazım...”
* * *
Bu sözler, kendini “yenilmiş” hisseden kesimin insanlarına nasıl gelir?
Fanatik bölümüne hiçbir şey demeyeceği açık...
Ama fanatik olmayan insanlar hiç kuşkusuz bu sözleri Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’ın balkon konuşmasındaki iki cümlesi ile birleştirecektir.
- “Kardeşlerim, gönülden ifade ediyorum; bugün yeni bir toplumsal uzlaşma sürecini yeniden başlatalım...”
Kuvvetli bir ifadeydi...
Konuşmanın bir başka bölümünde de şunu söylemişti:
- “Bugün yeni bir başlangıç yapma, yeni bir toplumsal uzlaşmanın kapılarını aralama günüdür...”
Bu da kuvvetli bir ifadeydi.
* * *
“Devşirme” Osmanlı’nın bulduğu bir toplumsal melezleşme sistemiydi...
Osmanlı’nın cihan imparatorluğu haline gelmesine katkıda bulunan birçok insanı toplumsal seferberliği dahil etmişti.
Yaşadığımız son 50 yıl, askeri darbeler, yalpamalamalar bize şunu gösterdi.
Bu ülkenin muhafazakâr kesiminin çok yaratıcı, cesur ve devrimci insanları var.
Özal’ın yaptığı zihniyet devrimi, Erdoğan’ın ekonomi ve siyasetteki atılımları bunu açıkça gösterdi.
Ama bu toplumun öteki kesiminde de harika yaratıcı ve devrimci insanlar var.
* * *
Şurası açık...
Artık ciddi bir melezleşmeye ihtiyacımız var...
Devşirme kelimesinden korkmayacağımız, tam aksine birbirimizi içimize alacak bir sosyal ve sosyal psikolojik bir osmozun enstrümanı olarak görmeliyiz.
Evet ben saf bir insanım...
Saflığımın zararını görmedim...
Geçici düş kırıklıklarım olsa da, sonuçta hep o saf duygum galip geldi...
* * *
Cumhurbaşkanı Erdoğan seçildiği akşam balkonda konuşurken ağzından şöyle bir cümleyi çok bekledim:
“Cumhurbaşkanı olarak ilk ziyaretimi İzmir’e yapacağım ve orada Egelilerin gözüne baka baka şunu söyleyeceğim...
Yeni bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyacımız var ve ben bunun inşasına buradan başlayacağım...”
İzmirli olduğum ve İzmir’e özel bir yer verdiğim için değil...
Burası Ortadoğu ve biz sembollerle yaşıyoruz...
Toplumda bir kopma, bir kırılma, bir kutuplaşma varsa, bu yarığın en keskin olduğu yerden köprüler kurmaya başlamak gerekir diye söylüyorum...
* * *
SETA Başkanı, “1980 kuşağının çocuğu...”
Tonton Özal’lı nesillerin mensubu...
Bagajında Türk siyasetinin ilk günahlarını taşımayan bir nesilden o...
Yazdıkları yüreğimin çok sıcak bir noktasına dokundu...
Hem de öyle bir şefkate en çok ihtiyacım olduğu bir anda...
Eminim, Öteki Türkiye’de daha milyonlarca yürek aynı sıcaklığı kucaklamaya hazırdır...
Paylaş