Paylaş
Bu 3 kişiden ikisi artık hayatta değil.
Üçüncü gazeteci ise bugün hâlâ yaşıyor.
Hayatta bulunan gazetecinin adı Nazlı Ilıcak.
Öteki ikisi, Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu...
Şimdi size, bu 3 gazetecinin son buluşmalarının perde arkasını anlatacağım.
OCAK 1979 İSTANBUL KALYON OTELİ
Yer İstanbul Kalyon Oteli’nin restoranı.
Masanın başında TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Feyyaz Berker ile Genel Sekreteri Güngör Uras oturuyor.
Onlar ev sahibi.
Karşılarında ise 3 şöhretli gazeteci...
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu ve Tercüman gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak.
12 Eylül’e giden günler.
Uğur Mumcu ile Nazlı Ilıcak birbiriyle kanlı bıçaklı.
Her gün sütunlardan savaşıyorlar.
Türkiye bölünmüş. Sokakları Beyrut’a dönmüş. Her mahalle bir örgütün kontrolünde.
MASADA YAPILAN MUMCU NAZLI HANIM ESPRİSİ
Orada ilginç bir şey ortaya çıkıyor.
Abdi İpekçi ile Uğur Mumcu ilk defa karşı karşıya geliyorlar.
Aynı şekilde Nazlı Ilıcak ile Uğur Mumcu da daha önce hiç karşılaşmamış, tanışmamışlar.
Oysa her gün birbirleri hakkında yazmadıklarını bırakmıyorlar.
Masanın havasını, Güngör Uras’ın büyük keyifle okuduğum, “Saf ve Bakir Anadolu Çocuğu”(*) adlı kitabından aktarıyorum:
“Yemek çok neşeli geçti. Espriler, kahkahalar havada uçuştu. Abdi İpekçi, konuşup konuşmama konusundaki tereddütlerinden kurtulmuştu.”
Yemekten sonra çok ilginç bir de olay yaşanmış.
Nazlı Ilıcak, her gün sütunlarından kavga ettiği Uğur Mumcu’yu Citroen arabasına davet etmiş. Bunu gören Abdi İpekçi de şaka yapmış:
“Kemal Bey’e takılacağım. Nazlı Hanım, Uğur Mumcu’yu götürdü diye” demiş.
Bu espri gülüşmelere neden olmuş.
Bugün böyle bir espri yapılabilir mi?
Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, “zamanın ruhunun” bugün çok farklı estiği..
KAYIP KASEDİN SIRRINI BİR TÜRLÜ ÇÖZEMEDİK
Kitabı okurken, Türkiye’nin yakın tarihi gözümün önünden geçti.
Bazı satırları ibretle okudum.
Demek ki, 12 Eylül’e giden en karanlık günlerde, birbirleriyle kanlı bıçaklı olan gazeteciler aynı masada bir araya gelebiliyorlarmış.
Araya 12 Eylül girdi... Onca acılar çekildi.
Ama bu gazetecilerin hiçbiri, ötekini gammazlamadı.
Bir şeyi daha düşündüm.
TÜSİAD o yıllarda Ecevit hükümetini düşürmek için gazetelere ilanlar vermiş ve bu çok etkili olmuştu.
Kimse çıkıp, TÜSİAD’ı bu ilanlar yüzünden yargılamaya kalkışmadı.
Çünkü bütün bunlar, sivil toplum örgütlerinin, medyanın doğal hakları kabul ediliyordu.
Çoğulcu demokrasinin vazgeçilmez haklarıydı bunlar.
SADECE 5 GÜN SONRA O TRAJİK OLAY PATLADI
Bu 3 gazeteci 27 Ocak 1979 günü, Intercontinental Oteli’nin balo salonunda, TÜSİAD tarafından düzenlenen toplantıda yan yana oturdular, konuştular.
Toplantının konusu “1979 yılına girerken Türkiye ekonomisi”ydi.
Salon hıncahınç doluydu. Birçok kişi toplantıyı ayakta izlemişti.
Abdi İpekçi kalabalıklar önünde konuşmayı seven bir insan değildi.
O gün belki de hayatında ilk defa kalabalık bir izleyici karşısında konuşmuştu.
Ve bu son konuşması olmuştu.
Çünkü, o toplantıdan sadece 5 gün sonra, bugün adını taşıyan sokakta öldürülecekti.
12 Eylül’ü tartışırken, yargılarken bu hatıraları da yeniden gözden geçirmekte fayda var.
BANTLAR NİYE KAYBOLDU HİÇBİR ZAMAN ÖĞRENİLEMEDİ
Peki o gün neler konuşmuşlardı?
Sözü Güngör Uras’a bırakıyorum:
“TÜSİAD’ın her toplantısında konuşmalar o günlerin teknik imkânlarıyla banda alınır ve sonra bant çözümü yapılırdı.
Teknik sorunlarla karşılaşmamak için iki farklı aletle kaydedilirdi.
Çok ilginçtir ki, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu ve Nazlı Ilıcak’ın konuşmaları tamamlandıktan sonra bant kayıtları kayboldu.
Bütün aramalarımıza rağmen ne kayıtlara ulaşabildik ne de bantların nasıl kaybolduğunu anlayabildik.”
---------------------------------
(*) Güngör Uras: “Saf ve Bakir Anadolu Çocuğu”, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2012, s. 259-263
Paylaş