Paylaş
Dinleyiciler arasında bulunan başörtülü bir Türk kızı kalkıyor ve Almanya Başbakanı’na şunu söylüyor:
“Ben Friedrichstrasse’de (Berlin’de bilinen bir cadde) yürüdüğümde benim matematikte pekiyi aldığıma kimse inanmaz. Bunu gözlere baktığımda anlıyorum...”
*
Anlıyor mu... Yoksa öyle mi algılıyor...
Hiç önemli değil...
Bence önemli olan Merkel’in bu sözlerden ne anladığı...
*
Merkel, geçen hafta Alman Birinci Televizyon Kanalı ARD’de yayınlanan bir programda Türk kızının söylediklerini aktardı ve görüşünü de şöyle açıkladı:
“Benim böyle bir deneyimim yok. Ama bunu ciddiye almak gerektiğini düşünüyorum.”
*
Düşündüm...
Acaba aynı başörtülü kız Nişantaşı’nda gezerken oradaki insanların gözünde neleri okur?
Veya şortlu bir kız Sultanbeyli’de sokakta yürüyen insanlara “Sınıfının en dürüst kızı” olduğunu veya “Din dersinde en yüksek notu alan öğrenci” olduğunu anlatabilir?
*
Bu ülkede yıllarca başörtülü kızların okula girememesine karşı ne dendi?
“Canım kim mani oluyor okumalarına...”
Bugün de bazı kadınlar, insanlar çıkıp “Hayat tarzımı tehdit altında görüyorum” dediği zaman ne denir?
“Canım kim senin ne yapmana mani oluyor?”
*
Oysa söylenecek şey ve yapılacak iş çok basitmiş:
“Benim bu konuda deneyimim yok. Ama bu insan böyle hissediyorsa ciddiye almak lazım...”
*
Sadece bunu demek ve gereğini yapmak...
Yani işi sokaktaki insanın gözlerine bırakmamak...
BİZDE DE BİR KAHVE SOFRASI İYİ OLURDU
ALMANYA Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier geçen hafta göçmenlerle “kahve sofrasında” bir araya gelerek şu mesajı verdi: “Birinci ve ikinci sınıf vatandaş yoktur...” Bence çok iyi bir fikir. Belki bizde de liderlerin böyle bir “kahve sohbetinde” her gruptan insanla bir araya gelip konuşması tahminimizden iyi sonuçlar verebilir.
SİLİVRİ’DE AHMET ALTAN KİTAPLARI DA VAR MIDIR
DÜN bir arkadaşım, bir yabancının yazdığı Türkiye ile ilgili fıkrayı göndermiş.
Fıkra bu ya...
Güya bir Türk hapishanesinde bir mahkûm cezaevi yönetimine başvurup bir kitabı istemiş.
Yönetim de şu cevabı vermiş:
“İstediğin kitap yok ama yazarı burada istersen onu getirebiliriz.”
Hiç hoşuma gitmedi...
Ama bundan sonrası daha da hoşuma gitmedi.
*
Bir süre cezaevinde yatan bir tanıdığım söyledi. Meğer bu olay Silivri’de yaşanmış.
Şafak Pavey de bunu Cumhuriyet gazetesinde yazmış.
*
Mahkûmlardan biri Ahmet Altan’ın bir kitabını isteyince gardiyan aynen şu cevabı vermiş: “O kitap yok ama yazarı burada...”
*
Doğru mu, yoksa bir şehir efsanesi veya basit bir fıkra mı bilmiyorum... Şunu ise iyi biliyorum.
Bir zamanlar, 12 Mart ara rejimi döneminde böyle fıkralar anlatılır ve gülerdik. Ama aradan 47 yıl geçti... Yirmi birinci yüzyıldayız... Ve içim, artık böyle fıkralara gülemeyecek kadar kırılganlaştı...
*
Yazarları, sanatçıları, siyasetçileri içeride tutmak, hepimize pahalıya mal olmaya başladı.
ODTÜ’LÜ 4 GENCİ BIRAKAN HÂKİM, ŞU ODTÜ’LÜNÜN SÖZLERİNE NE DEMİŞTİR
YENİ Türkü grubunun kurucularından Derya Köroğlu, dün Sabah gazetesinde Tuba Kalçık’a şunları söylemiş:
- “Öfke ve nefret toplumu haline geldik. Bu çok üzücü bir tablo. Herkes birbirinin kötülüğünü ister hale geldi. Bir toplumda bu kadar düşmanlık olmamalı.”
*
BİR: Sabah gazetesinin böyle bir teşhise sayfalarını açması çok umut verici bir gelişme...
İKİ: Ama daha önemlisi şu sözleri de yayınlaması:
*
- “Atatürkçülük, yurtsever olmak ve emperyalizmin karşısında durmaktır. Zaten Atatürk, dünyada emperyalizme karşı savaşarak milli mücadeleyle Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve dünyaya örnek olan yegâne liderdir.”
*
ÜÇ: Yaşadığımız şu son ekonomik kriz ve solcu bir sanatçının bu sözleri, bu ülkenin muhalif insanlarının gerektiğinde en kızdığı iktidarların bile nasıl arkasında mertçe durduğunu gösterdi.
*
DÖRT: Derya Köroğlu eski bir ODTÜ mezunu...
Bu satırları okurken, geçenlerde mezuniyet töreninde taşıdıkları pankart yüzünden hapse atılan 4 ODTÜ’lü genci serbest bırakan hâkimi düşündüm.
İyi bir iş yaptı o hâkim...
Yurdunun geleceği için çok güzel ve örnek bir iş yaptı...
MESUT ALMAN MİLLİ TAKIMINA DÖNMELİ
ALMANYA’yı yakından takip eden bir insan olarak düşüncem şu.
Mesut Özil Almanya milli takımına dönmeli. Düşüncelerini, duygularını, eleştirilerini içeriden “iyi bir Alman vatandaşı” olarak herkese anlatmalı.
Hayatını anlatan kitapta söylediği o samimi sözleri bütün Almanlara aynı samimiyetle söylemeli. Yani, “rasyonel bir Alman” ve “duygusal bir Türk” olarak iyi bir Alman vatandaşı oluğunu kabul ettirmeli.
Medyaya konuşmalı, okullara gidip öğrencilere, konferanslarda, televizyonlarda Almanlara, orada yaşayan Müslümanlara bunu bütün samimiyetiyle anlatmasının çok iyi sonuç vereceğine kendim kadar eminim.
Paylaş