1991 Körfez Savaşı'ndan aklında kalan en çarpıcı fotoğraf nedir diye sorarsanız, cevabım şu olurdu. İtalyan RAI televizyonunun iki kameramanına teslim olan Iraklı askerler.
Evet, belki unuttunuz ama Irak askerleri bombardımanın 20'nci gününden itibaren önüne çıkan ilk yabancıya gidip teslim olmaya başlamıştı.
BİR HATIRLAYIN
Şimdi Irak yöneticilerinin meydan okumalarına bakıyorum:
Yine mangalda kül bırakmıyorlar.
Yine onu bunu tehdit etmeye, ‘‘Dünyayı ateşe veririz’’ masallarına başladılar.
Üşenmeyin, 1991 Körfez Savaşı'ndan bir hafta önce Irak yönetiminin ve Saddam'ın yapığı açıklamalara bakın.
Aynı şeyleri o zaman da söylüyorlardı.
Sonucunu hep birlikte gördük.
Kendinizi bir an, Basra Körfezi'ndeki Irak birliğinin başındaki komutan ve yanındaki subaylarla askerlerin yerine koyun.
Birinci savaştan önce lideriniz esmiş üfürmüş, dünyaya, yedi düvele meydan okumuş.
Sonra müttefiklerin ağır bombardımanı başlamış.
Sonunda yanınızdaki askerler gidip televizyon kameramanlarına teslim olmuşlar.
Şimdi o subayların çoğu hálá görevlerinin başında.
Bombardımanın ikinci gününden itibaren başlarına nelerin geleceğini bilmiyorlar mı sanıyorsunuz?
Irak ordusunun bugüne kadar hangi bölgesel güce karşı bir askeri zaferi var da, şimdi Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı zafer kazanacak?
ORTA ŞARK EFSANESİ
Bırakalım artık bu saçma sapan Orta Şark efsanelerini bir yana ve gerçeklere bakalım.
Saddam daha bugünden itibaren fiilen ‘‘topal ördek’’tir.
Geçen savaşın artığı ordusu ise ‘‘topal ödlek’’tir.
Bu savaşta mucize bir cengaverlik gösterme ihtimali sıfırın altı sıfırdır.
Türkiye hesabını bu yakın tarih gerçeği üzerine yapmalıdır.
Bu ‘‘reel politikanın’’ ne savaş yandaşlığı, ne de demode başka kavramlarla ilişkisi olabilir.
Türkiye bu bölgenin gerçek gücüdür.
Dolayısıyla bölgenin yeniden dizaynında mutlaka söz sahibi olması gerekir.
BASİT MANTIK
Türkiye'nin çok yakında başlayacak olan bu yeniden dizayn operasyonunda ağırlığını azaltacak her politikanın bedeli olur.
Ayrıca daha neyi düşünüyoruz?
Askerimiz fiilen Kuzey Irak'a girmiş durumda.
Gelin basit bir mantık hesabı yapalım.
Kuzey Irak'ta Türk askerinin önünde Amerikan askerinin olması mı daha iyidir, yoksa oraya kadar inecek Saddam askerinin mi?
Orada Amerikan askeri bulunursa mı göç ihtimali daha fazla olur, yoksa olmazsa mı?
Bu soruların cevabını vermek için muhteşem bir askeri stratejist olmak gerekmiyor.
Basit bir mantık, küçük bir hendese bu gerçeği önümüze koyar.
Ankara bu konuda elinden geleni yapmıştır.
Bundan sonra da yapacağı iş, Irak'a yönelik askeri harekáta fiilen katılma değil, Amerikan askeri ve teçhizatının kendi toprağından geçiş izni vermektir.
Bunu yapmazsa ne olur?
Savaş biraz daha uzun sürer. Turizm mevsimine sarkar.
Ayrıca Kuzey'den göç ihtimali iyice artar ve Türk askeri ister istemez bu göç dalgası ile karşı karşıya kalır.
Tabii en kötü ihtimal de, bu savaşın uzun sürmesi ve Saddam'ın prestij kazanmasıdır.
Hükümetin artık bu konuda daha cesur bir politika izleme zamanı geldi.
Çünkü bu momentumun kaybedilmesi, savaş planlarını olumsuz etkileyecek ve iş gereksiz yere uzayacaktır.
Bu noktadan itibaren vereceğiniz izinlerin de müttefikinizin gözündeki değeri iyice azalmış olacaktır.
Gelin artık bu işin adını açıkça koyalım.
DEĞMEZ
‘‘Topal ördek bir diktatör’’ uğruna, ne Türkiye'nin müttefikleriyle ilişkisini bozmasının, ne de bölgede savaş sonrası dönemde Türkiye'nin ağırlığını azaltacak bir siyaseti izlemenin manası kalmıştır.
Bu gerçekler Meclis'e iyi anlatıldığı takdirde, bu ülkenin milletvekilleri bu gerçeklere göz kapamaz.