Teşhirci kadının nihai zaferi

CUMA akşamı Rodos’ta Aleksis’in çarşı içindeki restoranında yine aynı masadaydık.

Yannis yine aynı güven veren dost yüzüyle mutfaktaydı.

Ağabeyi Kostas, öteki restorandaydı.

Kız kardeşlerinin kocası Apostolidis yine kapıda müşterileri karşılıyordu.

Bu üç insan, Türkiye ile Yunanistan’ın yakınlaşmasının bana kazandırdığı en güzel dostluklardan biriydi.

Her yıl burada bu masada kendimi iyi hissediyorum.

Sohbet ediyoruz.

Artık ailelerimizin öteki üyelerini tanıyoruz.

Çocukların, torunların haberlerini birbirimize veriyoruz.

* * *

Bana Türkiye dışında en beğendiğin restoranları say deseniz, Doğu Akdeniz’dekilerin başına herhalde Aleksis’i koyardım.

Sadece yemekleriyle değil.

Zarafetiyle de...

Aleksis, Doğu Akdeniz’in en zarif restoranıdır.

Yıllar geçtikçe anlıyorum ki, restoranlar sadece yemek yediğimiz yerler değil.

Oralarda "Friends" dizisinin o küçük mahalle barını arıyoruz.

Kostas ile Yannis’nin babası Aleksis, 1945 yılında Şaban adlı bir Türk’le sebze yetiştiriyormuş.

Şaban ölünce, Aleksis küçük tablalar üzerinde ahtapot ve uzo satmaya başlamış.

O zamanlar Rodos Limanı’na gelen çok az tekne varmış.

Zamanla ahtapotu ve uzosu etrafta tanınmaya başlamış.

Sonra çarşı içindeki o küçük restoranı açmış.

Onu şehrin öteki tarafındaki büyük restoran izlemiş.

Bugün Aleksis’i sadece Rodos değil, bütün Yunanistan tanıyor.

Restoranın bir ön, bir de arka bahçesi var.

Ben önde caddeye bakanını tercih ediyorum.

Yunanistan’ın ünlü kişileri, arka taraftaki daha gizli bahçeyi tercih ediyormuş.

* * *

İki kardeş birbirine çok benziyor.

İkisi de çok sakin, güven veren, dostluğa önem veren sessiz insanlar.

Kostas, "Kışın işler sakinleşince bazen tekneye atlayıp Marmaris’e gidiyorum. Bir kahve içip dönüyorum. Bu bana çok iyi geliyor" diyor.

Yemekten sonra çıkıp yürümeye başlıyoruz.

Haziran ve temmuz ayları burada da iyi gitmemiş.

Ağustos daha iyiymiş.

Çarşı bana geçen yıllara göre daha az kalabalık gibi göründü.

* * *

Oradan, bana göre Rodos’un en estetik binalarının bulunduğu mahalleye gidiyoruz.

O sokaklar loş ve tenha.

Aşağı doğru inerken köşede tek aydınlık binaya rastlıyoruz.

Kapısındaki levhaya bakıyorum.

Burası bir banka.

Biraz ileride bir aydınlık bina daha var.

O da banka.

Vitrinlerine çok güzel tablolar ve heykeller koymuşlar.

Kontrolüm dışında ağzımdan şu cümle dökülüyor:

Demek ki kapitalizm ille de kötü bir şey değilmiş.

Sonra birden şunu fark ediyorum.

"Kapitalizm" kelimesi artık lügatimizden çıkmış.

Acaba komünizm kelimesi tarihin çöplüğüne giderken yanında kapitalizmi de mi götürdü?

Artık liberalizm, pazar ekonomisi gibi kelimeleri tercih ediyoruz.

* * *

Rodos sokaklarını gezerken ister istemez kadınları da gözlüyorum.

Yüzde 70’i göğüslerini cömertçe teşhir ediyor.

Teşhir kelimesini en çok göğüslere yakıştırıyorum.

Bana göre kadınlığın en güzel duygularından biri bu.

Öteki de teşhir cüreti.

Düşünüyorum.

Acaba kadın bilinçlendikçe teşhir duygusu da artıyor mu?

Başka bazıları ise kadının bilinçlendikçe örtündüğünü iddia ediyor.

Ben şunu biliyorum:

İnançlar kadını sevmiyor.

Hatta ona düşman...

O nedenle şuna inanıyorum:

Bu çağın en büyük mücadelesi, inanç ile kadın arasında olacak.

Ve kendim kadar eminim ki bu savaşı kadın kazanacak...

Öyle yaparken dünyaya da çok şey kazandıracak.
Yazarın Tüm Yazıları