Paylaş
Fransızca eğitim yapan ve adını çok iyi bildiğim okula hayatımda ilk defa gidiyordum.
Kızım Gülümsün Ankara’da Fransızca eğitim veren Charles de Gaulle Lisesi’nden mezun olduğu için, Fransızca eğitim yapan kurumlar hep dikkatimi çekti.
Bu arada üniversite yıllarımdan çok iyi 3 arkadaşım da Saint Benoit Lisesi mezunu.
KÜÇÜK BİR LİSENİN ÇOK BÜYÜK ADIMI
Beyoğlu’daki lise, tabii ki tarihi bir bina.
Etrafı yüksek duvarlarla çevrili.
Beni davet etmelerinin iki nedeni var.
Okulun Fransız müdürü ve yardımcıları 2 yıldır hazırladıkları ve çok önem verdikleri bir projeyi ilk defa açıklayacaklar.
Milli Eğitim Bakanlığı, Şile’deki terkedilmiş bir ilkokul binasını Sainte Pulcherie Lisesi’ne vermiş.
Buraya ekolojik, yani çevre dostu bir çiftlik kuracaklar.
Okul binasının bir bölümü öğrencilerin kalacağı yatakhaneye çevrilecek.
Bahçesinde mümkün olduğunca organik tarım yapılacak ve öğrenciler, bu çiftlikte hem tarımsal üretim hem de çevre korunması konusunda uygulamalı eğitim görecekler.
Projeye Şile’deki okulların bir kısmı da katılacak.
Bu proje çok hoşuma gitti.
Okulun konferans salonunda toplanan öğrencilere müdür bir konuşma yaparak projeyi anlattı.
4 ÇOCUĞUN ÇEVREYİ KORUMA YARIŞI
Bu sunumdan sonra törenin ikinci bölümüne geçildi.
Okul, bundan bir süre önce öğrencileri arasında “Çevreyi koruyacağıma söz veriyorum” konulu bir kompozisyon yarışması açmış.
Bir ön jüri yarışmaya katılanlar arasından 4 öğrenciyi finale yükseltmiş.
Birinci olan öğrenciyi seçme işini ise tek seçici olarak bana verdiler.
Bugüne kadar bir çok jüride görev yaptım.
Orada sorumluluğu paylaşıyorsunuz.
Ama tek kişi olunca iş çok zorlaşıyor.
Dört kompozisyonu defalarca okudum.
Notlar aldım.
Sonra okulun bütün öğrencilerinin önünde, her birinin yazdığı yazılar hakkındaki görüşlerimi ayrıntıları ile anlattım.
“Bu tür seçmelerin sübjektif bir yanının bulunduğunu, bunun bir yarışma değil, sıralama olduğunu, 4 öğrencinin yazısında da beğendiğim taraflar bulunduğunu, ama eksikliklerin de olduğunu” tek tek gerekçeleri ile anlattım.
Sonra hepsini sahneye davet ettim ve sarılıp birlikte poz verdik.
Yarışmaya katılan öğrencilerin isimleri, Berfinsu Kaya, Birgül Gündoğdu, Selin Öner ve Nayira Sirop’tu.
Yaptığım sıralamada kendimce verdiğim en yüksek puanı Birgül Gündoğdu aldı.
Birinci olanın yazdığı yazıyı köşemde yayınlama sözü vermiştim.
Yanda o yazıyı yayınlıyorum.
Not defterimdeki acı verici kareler
“ÜLKEMİZ toplumsal çevre bilincinden oldukça yoksun, bu nedenle hayatımızda birçok sorunla karşılaşıyoruz.
Fakat şu andan itibaren bir şeyler yapmamız, daha ekolojik hale gelebilmek ve daha duyarlı olabilmek için önlemler almamız gerek...
Yaşasın! Çevreyle ilgili bir makale yazacağım.
Sonunda kalbimi başkalarına açabileceğim.
Gerçekten de diyecek çok şeyim var ve nereden başlayacağımı bilemiyorum.
Bana göre, çevrecilik bir yaşam tarzıdır ve aynı zamanda dünyayı anlama ve algılama biçimidir.
Bu anlayış ciddi bir bilinçle oluşur.
Gerçekten de çevrecilik bilincinin çok önemli olduğunu düşünüyorum fakat asıl önemli olan onun eylemsel yönü.
Bu eylemsel yönün en gerekli ve en en önemli kısmı ise toplumsal bilincin oluşmasını sağlamaktır.
Bildiğimiz gibi Dünya Çevre Günü yaklaşıyor. 5 Haziran bilinçlenmek ve gelişmek için harika bir gün.
Aynı zamanda babamın da doğum günü. İyi ki o bu günde doğmuş ve bana bu bilinci aşılamış. Ne harika bir gün!
* * *
Acı dolu olaylar
Bağışlayın beni, fakat ben ülkemizdeki çevre bilincinin yeterli olduğunu düşünmüyorum. Neden mi?
İşte cevabı...
13 Aralık 2013, Hürriyet: İki vaşak öldürüldü; 03.08.2011, Yeni Asır: İki caretta caretta öldürüldü; 17.12.2013: 200 ağaç bir bina inşaatı için kesildi ve aynı zamanda, bir üniversite öğrencisi kedisini öldürüp videosunu internette yayınladı (10.02.2014).
Not defterimde bunlardan daha çok var fakat keşke hiç olmasaydı.
Gözlerim buğulanıyor, içim acıyor, bağırmak, haykırmak istiyorum; bir şeyleri değiştirmek istiyorum.
Hayır, eminim ki şu andan itibaren bir şeyleri değiştirmek zorundayım.
* * *
Toplumsal çevre bilincinin çok önemli olduğunu söylemiştim. Şimdi bunu biraz açmak istiyorum.
Hemen hemen herkesi ilgilendirecek bazı önerilerim var.
(*) Başka ülkeler için değil, fakat Türkiye için, okullarda ‘Çevre bilinci’ dersinin yapılması gerektiğini düşünüyorum.
(*) İnsanlara bu konuda aydınlatıcı düzenlemeler yapılmasını istiyorum.
(*) İnsanların bundan böyle ağaçları tarım yapmak veya turistik tesisler inşa etmek için kesmemesini istiyorum.
(*) Bunlarla birlikte hayvan ölümlerinin durdurulmasını istiyorum.
(*) Ülkemizin bakanlarına çevrenin önemini göstermek gerektiğini düşünüyorum.
(*) İnsanlara içtenlikle güneşin parıltısını, çimen yeşilinin rahatlatıcılığını, deniz mavisinin asaletini, gül kırmızısındaki aşkı, papatya beyazındaki masumiyeti göstermek istiyorum.
(*) Gerçekten de insanların her yere yayılmış ve çoğu zaman farkına varamadığımız küçük güzellikleri fark etmeleri için yanıp tutuşuyorum.
* * *
Teşekkürler Arkadaşım
Tüm bunlar gösteriyor ki, çevremi korumaya gerçekten de söz veriyorum.
Kişisel çabalar her zaman olmalıdır fakat konuştuğumuz gibi toplumsal bilincin yaratılmasının önemini görmezden gelemeyiz.
Evet, söz veriyorum ki tüm kalbim ve ruhumla çabalayacağım.
Söz veriyorum ki, insanlara güneşin doğuşundaki renklerin mükemmelliğini göstereceğim veya onlara pamuksu bulutlara bakarak nasıl sınırsız hayaller kurabileceklerini öğreteceğim. Onlara bir hayvanın başını okşadıklarında ve onun sıcaklığını hissedip ‘teşekkürler arkadaşım, çok teşekkürler...’ diyen küçük gülümseyişini görerek nasıl mutlu , huzurlu ve neşe dolu hale geleceklerini göstereceğim. Söz veriyorum...”
Birgül GÜNDOĞDU
Paylaş