Şu Rodos hikáyesini bir de benden dinleyin

BAZEN maça geriden başlarsınız. Çünkü eşit şartlarda değilsinizdir. Mesela boksörsünüzdür de, pespaye rakibiniz, durmadan belden aşağı vurur.

Ne bileyim, futbolcusunuzdur, aynı pespaye oyuncu, hakem arkasını dönünce, gelir kasıklarınıza tekme atar.

Bizim durumumuz da işte böyle.

Allah bizim başımıza da bela olarak akıl almaz bir pespayeyi verdi.

Her defasında maça geriden başlıyoruz.

Hakem her arkasını döndüğünde kasıklarımıza bir tekme yiyoruz.

* * *

İki günden bu yana, adına gazete demeye dilim varmayan bir basılı kağıtta, bizim Rodos gezimizle ilgili akıl almaz iftiralar okuyoruz.

Allah aşkına şu olayı bir de bizden dinleyin.

Geçen yıl Aydın Bey'le Rodos'a gittik.

Çıkış limanımız Marmaris'ti.

Orada Özer Çiller'e rastladık.

Hayatında hiç Yunan adalarına gitmemiş. Teknede yer vardı. Onu da davet ettik.

‘‘Pasaportum yanımda değil. İnşallah bir dahaki sefere’’ dedi.

Bu yıl yine Rodos'a gidiyorduk. Bu defa yanımızda Milliyet'in Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz da vardı.

Marmaris'te Özer Bey'le buluştuk. Geçen yıl söz vermiştik. Onu da alıp Rodos'a gittik.

* * *

Akşam üzeri, Rodos çarşısını gezmeye çıktık.

Yukarı doğru çıkan ana caddenin üzerinde Rodoslu bir Türk'ün dükkánı var.

Geçen yıl tanışmıştık. Onun dükkánına uğradık.

Orada adını ağzıma almaya tenezzül etmediğim o malum basılı káğıdın muhabiri vardı.

Fotoğrafımızı çekmek istedi.

Aydın Bey, ‘‘Buyur çek ama önce üzerimize başımıza bir çeki düzen verelim’’ dedi.

Çalıştığı şirketin tam aksine, sempatik bir muhabirdi. Biraz da sohbet ettik.

Aydın Bey, ‘‘Delikanlı aman bizim resmimizi çektiğini öteki gazetecilere söyleme. Sonra onlar da cesaretlenip senin patronunun resmini çekmeye kalkarlar. Onlar bizim gibi medeni değildir. Korumaları çocuğun ağzını burnunu dağıtırlar’’ dedi.

Hep birlikte güldük.

Meğer durum, bizim şakaya aldığımız gibi değilmiş.

Arkasında akıl almaz bir melanet varmış.

Üç gün sonra o malum basılı káğıtta 9 sütunluk bir manşet.

‘‘Rodos İttifakı...’’

Meğer biz orada, Rodos sokaklarında ANAP'la DYP'yi birleştirmek için akıl almaz komplolar kuruyormuşuz.

Yani, 770 bin kilometrekarelik Türkiye yetmemiş, komplo kurmak için oraya gitmişiz.

Önce ciddiye almadık. ‘‘Malum manyaklıkları’’ dedik.

Ertesi gün bir daha.

Galiba herkesi kendileri gibi zannediyorlar. İki insan yan yana gelince komplo kurar sanıyorlar.

* * *

Bırakın kuş kadar, fındığın dörtte biri kadar beyni olan insan, bunları yapmak için niye Rodos'a gidilsin diye sormaz mı?

Aydın Bey, Türkiye'nin en büyük medya grubunun Yönetim Kurulu Başkanı. Son bir ay içerisinde Türkiye'nin neredeyse bütün siyasi liderleriyle yüz yüze görüştü.

Hepsine söylediği söz aynıydı: ‘‘Biz bütün partilere eşit mesafedeyiz.’’

Bunu sadece onlara söylemedi, verdiği mülakatlarda da vurguladı.

Bize bu iftiraları atan zat, bir siyasi parti lideri olduğunu unutacak kadar kendini kaybetmiş.

Bizi de gırtlağına kadar gömüldüğü siyasete bulaştırmak istiyor.

Ama maksat başkalarını da kendi kuburlarına çekmek olunca, mantık, izan kalmıyor.

Bizim o sempatik muhabire verdiğimiz pozun altına yaz istediğin iftirayı.

Vah ülkem, basın meğer kimlerin, hangi çapaçul zuhuratın elinde kalmış. Herhalde gittikleri her adada bir komplo kuruyorlar ki, başkalarını da böyle sanıyorlar.

* * *

Onlar bu melaneti düşünürken benim derdim ise bambaşkaydı.

Biz Rodos'ta keyif yapmaya hazırlanırken, Emin Çölaşan yazısında Tansu Çiller'i doğramış, ben de Özer Bey'in yüzüne nasıl bakacağım diye düşünüyor, Cem Bey'inkinin üçte biri kadar teknede Hürriyet'i saklayacak yer arıyordum.

Ama Rodos seyahatimiz böyle saklambaçla geçmedi.

Gazetecilik açısından enteresan bazı şeyler de vardı.

Mesela Cem Uzan'ın transatlantik gibi teknesine nihayet Türk bayrağı çektiğini Rodos sayesinde öğrendik.

Çünkü teknesi nedense hep Rodos'ta duruyormuş.

* * *

Rodoslular bile şaşkın. Yıllardır yabancı bayraklı gemiye neden birden Türk bayrağı çekildiğini anlamaya çalışıyorlardı.

Rodoslulara göre iki ihtimal vardı.

Birincisi, Cem Uzan'ın siyasete girecek olması. Eh, kendine milliyetçi bir faça vermeye çalışıyor ya, tabii bunu, poposunda adını bile bilmediğim bir ülkenin bayrağı ile yapmak ayıp olurdu.

İkinci ihtimal ise şuymuş: Amerika'da Motorola'ya taktıkları borç yüzünden transatlantiklerine el konmasından korkuyorlarmış.

Ne olursa olsun, hiç olmazsa Türk bayrağını hatırladılar ya, o bile yeter.

Ama Rodosluların merakı bununla bitmiyor.

Türk kanunlarını bizden iyi biliyorlar.

O yüzden soruyorlar.

Türkiye'de bir yıldan eski gemilere ithal izni verilmiyor ve Türk bayrağı çekilemiyor.

Acaba onlar bunu nasıl başarmış.

Tabii bir soru daha var.

‘‘Transatlantik milliyetçiliği’’ yapıyorlar da, ‘‘uçak milliyetçiliği’’ niye yok?

Çünkü uçaklarında hálá İsviçre bayrağı var.

Üstelik Cem Bey, milliyetçi seçim gezilerine de bu İsviçre bayraklı uçakla gitmiyor mu?

Yabancı uçak Türk havalimanları arasında nasıl uçabiliyor diye soran eden de yok.

* * *

Dönüşte bunu öğrenmeye çalıştığımda, devletin epeyce önemli bir ismi şu yorumu yaptı:

‘‘Bir Adalet Bakanı düşün ki, Merve Kavakçı'yı vatandaşlıktan çıkaran kararnameye imza atıyor, aynı durumda olan Cem Bey'inkini imzalamaya korkuyor.

Bir Maliye Bakanı düşün ki, o transatlantik gibi yata sahip adamın ne vergi verdiğini, kaç yıllık tekneye nasıl olup da Türk bayrağı çektiğini sormaya korkuyor.

Bir Ulaştırma Bakanı düşün ki, yabancı bayraklı uçağın Türk şehirleri arasında nasıl mekik dokuyup, seçim turları atabildiğini sormaya korkuyor.

Burası bir terör devletidir ve eline baltayı alan, herkesi susta maymununa çevirir.’’

Görüyorsunuz, bizim dedikodularımız Rodos'a kadar uzanmış.

Ben yine Rodos'taki o tekneye döneyim.

Orada konuştuğum Yunanlılara, ‘‘Merak etmeyin, 4 Kasım sabahı o teknenin arkasına yine o yabancı bayrak çekilir’’ dedim.

* * *

Bu aile, el attığı her şeyi is karasına çevirme maharetine sahiptir.

Şimdi de milliyetçiliğe el attılar. Yakında o güzel kavramın ne hale geldiğini de görürüz.

Hepimiz İsviçre bayraklı seçim gezisinde çevrilen dolapları birlikte izleyeceğiz.

Üstelik bunun için öyle Rodos'a kadar gitmeye gerek de yok.

Beni üzen temiz Türk milliyetçilerine de bu virüsün bulaşması ihtimali...

Çünkü o virüs bizim mesleğimize bulaştı ve işte böyle iğrençlikler ortaya çıktı.
Yazarın Tüm Yazıları