Ama kaç TÜSİAD üyesi siyasete adaydır dediğiniz zaman, parmağını kaldıran yok.
Çekiniyorlar, çünkü haklılar.
Köşebaşında gizli bir gölge onların bilinçaltına tehditler savuruyor.
‘‘Buraya gelirsen belanı bulursun...’’
Bu tehdidi savuran kim?
Belli değil.
Ortada sadece bir silüet var, ama bu silütein sahibi yok.
Tehdidi o gölge yapıyor.
Kemal Derviş'in içinde müthiş bir siyaset arzusunun bulunduğunu hepimiz biliyoruz.
Muhtemeldir ki o ateş ölünceye kadar da sönmeyecek.
Ama ne acıdır ki, tehditler savuran o gölge mafyası, böyle bir insanın içindeki ateşe devamlı su döküyor.
Neden?
Siyaset bir çamur deryası mı ki, bu kaliteli insanlara göre değil?
Oraya girerlerse, çamur onların da mı paçalarına bulaşır?
Yok böyle bir şey.
Siyaset şerefli bir kamu görevi.
Bir ülkenin daha ileriye, daha iyiye gitmesine gönül veren, bu inancı içinde taşıyan herkes bu göreve talip olmalı.
Göğsünü gere gere, ‘‘Bu görev tam bana göre’’ diyebilmeli.
Ama yok.
O kara bulut tepemizde, o terörist gölge sırtımızda.
O yüzden sordular mı, içimizdeki telesekreter otomatik olarak cevabını veriyor:
‘‘Siyaset bana göre değil, aradığınız kişi şu an meşgul.’’
HÖT DEYİNCE
Ne kadar korkak insanlarmışız ki, terörist bir gölgeyle bile mücadele edemiyoruz.
O gölge ‘‘Höt’’ deyince tam siper oluyoruz.
Bu toplumda, ‘‘Siyaset bana göre değil’’ diyenleri biliyoruz.
Ya , ‘‘Evet, tam bana göre’’ diyenleri?
Onları da biliyoruz.
Onlar Meclis'te.
İyi kötü görevlerini yapıyorlar.
Söyleyecek hiçbir şey yok.
Onlar talip olmuşlar, mücadelelerini vermişler ve Meclis'e girmişler.
Yani ‘‘seçtiğimiz’’ insanlar onlar.
Onlardan şikáyetçi misiniz?
‘‘Siyaset bana göre değil’’ diyenlere kalan tek şey şudur:
‘‘Ebediyete kadar susmak...’’
Fener’de yönetimin hiç mi kabahati yok
LAFI çevirmeden söyleyeyim.
Fenerbahçe yönetiminin Mustafa Denizli'yi görevden alması doğru olmadı.
‘‘Şık’’ da olmadı, ‘‘akılcı’’ daolmadı.
Ben meselenin bir başka boyutuna değinmek istiyorum.
Mustafa Denizli'nin görevden alınışı, acaba Fenerbahçe'nin aldığı sonuçlarla mı ilgiliydi?
En üst sıradaki rakibiyle arasında sadece 2 puan olan bir takımın teknik direktörü için böyle bir gerekçe geçerli olabilir mi?
Fener'in ‘‘aile içi’’ sohbetlerinde, geçen yazdan beri tepe yönetiminde böyle bir ‘‘arzunun’’ bulunduğunu dinliyorum.
Yani Denizli'nin gidiş takvimi, daha geçen yaz uygulamaya konmuştu.
Ben Fenerbahçe'nin yeni yönetimini Türk spor tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak görüyordum. Ama galiba, onlar da eski kültürlerden etkilenmişler.
Kim ne derse, desin Denizli, Fatih Terim'le birlikte Türk futbolunun teknik direktörlük tarihinde bir miladı temsil ediyor. İkisi de futbola basketteki ‘‘coach’’ tekniğini getiren başarılı insanlardır.
Ve bu tür muamelelere layık insanlar kesinlikle değillerdir.