Fırıldak ruh iyidir, insanı monotonluktan kurtarır. Dün sabah ağır bir ruh haliyle uyandım. Karanlık bir gece geçirmiştim. Rüyasız, hayatsız, hayâsız, ölüm gibi bir gece. Kâbusu bile olmayan zamansız saatler... Nereden çıkıp geldiyse, kahvemi içerken “Sideways” filminin son sahnesini hatırladım. Fukara kavında sakladığı tek şişe “Cheval Blanc” şarabı, en mutsuz gününde açan o mutsuz adamı düşündüm. Şarabını, olabilecek en sıradan lokantada, karton bardaktan içerek israf etmenin nasıl bir duygu olduğunu anlamaya çalıştım. İşte tam o sırada, o CD’yi gördüm. “Aşkın Nur Yengi”nin yeni CD’si; “Gözümün Bebeğisin”i. * * * Aşkın Nur Yengi’ye karşı önyargılıyım. Şarkılarını daha dinlemeden seviyorum. Kendime dışarıdan baktım; iki günlük pis bir sakal, altları kararmış gözler; her an maraza çıkarmaya amade bir huysuzluk. Aynaya bakmaya bile takatım kalmamış. Sonra karanlıklar dağılmaya, sis perdeleri aralanmaya başladı. On dakikada koskoca bir mevsimi atladım, gelmemiş karakış, artık hiç gelmeyecekmiş gibi bir şey oldu. Tecavüzkâr olmayan, munis, sessiz bir klarnet; arsızlaşmamış bir buzuki; utangaç bir akordeon... Kendime sürpriz parti vermeye karar verdim. Kutlayacaktım... * * * En çok “Tutmadın” şarkısına takıldım. “Ayrılmak”tan beri hasretle beklediğim “Aşkın Nur Yengi”... Arkasında iki olağanüstü ses. Betül Demir ve geçen yıl bıkmadan usanmadan dinlediğim Mustafa Ceceli. Vaat edilmiş bir Türk ilkbaharının olağanüstü triosu karşımda. Arkadaşlar, samimiyim, dün itibariyle kış mevsimini kapattım. Bahar temizliği başladı. Yine ruhumun ve ülkemin sahillerindeyim. Yine bugün pazar ve yine beni güneşe çıkardılar. Bu ülke var ya bu ülke; olağanüstü Türkiye. Anavatan... Yaşanmaya değer bir anavatandır... Ve her karanlık gecenin sabahında, insana hayatının en olağanüstü sürprizlerini hazırlayan bir ülkedir benim memleketim. Küçük şarap dolabımın kapağını açtım. Baktım orada duruyor. Bir şişe 1989 “Cheval Blanc”. “Demek ki bugünü bekliyormuş” dedim. Sonra bir şey daha düşündüm. Böyle bir şarkı “pazar yazısını” bekleyemez. * * * Kusura bakmayın, bugün salı, biliyorum, saatleriniz ciddi şeylere, siyasete ayarlı. Hepimiz “Kürt meselesinin”, “Ergenekon”un, şunun bunun mazoşizm mesaisindeyiz. Böyle günlerde hercai, lunatik, hafifmeşrep, vurdumduymaz hallere yer yok. Biliyorum, o doymak bilmez siyasi iştahınızın içine ettim. İnsanlık hali. Bazen ayar, bazen akort, bazen de iştah tutmuyor. Ne yapalım. Çat kapı, Aşkı Nur Yengi geldi. Karanlık bir gecenin sabahı. “Tutmadın...” “Bu gece ölürüm, beni kimse tutamaz...”