Siyah limuzinler ve gözyaşları

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Ağlamak zaaf mıdır, yoksa gerçek gücün ifadesi midir? Ağladığını saklamayanlar korkaklar mıdır, yoksa cesur insanlar mıdır?

Ağlamak bir zaafiyet belirtisi midir?

Yoksa yufka yürekliliğin mi

Ben karar veremedim.

Hele hele dünyanın bir numaralı süper gücünün başındaki insanın, neredeyse hüngür hüngür ağladığını görünce kafam biraz daha karıştı.

Gelin kafamı allak bullak eden o fotoğrafa bir daha bakalım.

* * *

Fotoğraf çok etkileyiciydi...

Yan yana duran dizilmiş on tane siyah limuzin bir damga gibi insanın beynine çakılıyordu.

Arka arkaya dizilmiş siyah limuzinler gözümün önüne iki şey getirir.

Ciddiyet ve ölüm...

Ya bir başkan ve arkasındaki konvoyu ya da güçlü bir cenaze törenini.

Bu fotoğrafta her ikisi de var.

Clinton ve Afrika'daki bombalamada ölen Amerikalılar'ın tabutları.

Clinton ağlıyor...

Onu dinleyen Dışişleri Bakanı Albright da ağlıyor.

Dünyanın bir numaralı süper gücünün en üst iki temsilcisi yan yana dizilmiş limuzinlerin önünde ağlıyor.

Şimdi bir daha soralım.

Bu gözyaşları Clinton'ın zaafı mıdır, yoksa gücünün ifadesi mi?

Cebinde dünyanın en büyük nükleer gücünün şifre anahtarlarını taşıyan insanın ağlamasının manası nedir?

* * *

Ben Clinton'ı başından beri sempatik buldum.

Dahası, samimi ve dürüst olduğunu düşündüm.

Ne Monica ne de başkaları bu inancımı değiştirmedi, tam aksine giderek kuvvetlendirdi.

Oturduğu koltuğun koşullarını kayıtsız şartsız kabul edip, gövdesini ve ruhunu ona uyduran insanlarda hep renksizlik ve cesaretsizlik gördüm.

Kendimi, kendi aurasını, kendi iklimini, atmosferini oturduğu koltuğa taşıyan insanlara daha yakın hissettim.

O insan kimliğinde daha kişilikli çizgiler yakaladığıma inandım.

O yüzden ağlamaktan korkmayan insanlara da daha yakın duruyorum.

Ama bir süper güç patronunun ağlamasının yine de farklı bir manası olduğunu zannediyorum.

* * *

Merak ettiğim bir şey daha var.

Milyonlarca Amerikalı'nın, milyarlarca dünyalının önünde ağlayan bir Amerikan Başkanı, acaba başkalarınca nasıl algılanır?

İyi yürekli bir insan olarak mı, yoksa terörün gücü karşısında çaresiz kalmış bir zavallı olarak mı?

Mesela gözyaşlarını tutamayan Clinton, Beyaz Saray'a döner dönmez bütün güvenlik ve istihbarat yetkililerini toplayıp, ‘‘Beni halkımın önünde ağlatan bu heriflerin siz de anasını ağlatın’’ diyerek, gerekli emirleri vermiş midir?

Büyük bir ihtimalle ağlamadan önce vermiştir.

* * *

Gelelim ağlamayanlara, ağlayamayanlara...

Çocuğunun cenazesi önünde bile ağlamayan, ağlayamayan bir insanı hangi kategoriye sokmak gerekir bilemiyorum.

Ona, ‘‘Çok metin bir insan’’ mı diyeceğiz, yoksa ‘‘Kalpsiz bir herif’’ mi?

İkisi arasında dağlar kadar fark var.

İnsanla, herif arasındaki fark kadar. Biri hanyada öteki Konya'da...

Demek ki ağlamanın herkes için geçerli bir manası yok. Demek ki ağlama sübjektif bir şey.

Tabii ağlamakla zırlamak arasındaki çizgiye saygı göstermek kaydıyla.

Yoksa televizyon haberlerinde gördüğüm, kamera görünce düğmesine basılmış gibi ağlamaya başlayan palyaçoları kastetmiyorum.

* * *

Bir gün Doğan Hızlan'a bir yazar hakkındaki fikrini sormuştum. ‘‘İyi yazar olabilmek için gerekli zaafları yok’’ cevabını almıştım.

O söz kafama çok takılmıştı.

Bir insanı övmek için ‘‘Hiçbir zaafı yoktur’’ dedikleri zaman bu benim için asla iyi bir referans olmaz.

Benim için masum zaaflar, insan olmanın en insani ölçüsüdür.

O yüzden Clinton'ı çok sempatik buluyorum.

Çünkü o masum zaafları olan bir Başkan. Ondan kötülük gelmez.













Yazarın Tüm Yazıları