BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın en yakın çevresindeki en ilginç isimlerden biri İstanbul Milletvekili Egemen Bağış.
Bağış, Başbakan’ın bütün dış gezilerine gidiyor.
Nitekim bu cumartesi günü Güney Asya gezisine de katılıyor.
DİREKT WASHINGTON
Ancak onun asıl zor misyonu bu geziden sonra başlıyor.
Bağış, Güney Asya’dan direkt olarak Washington’a gidiyor.
Orada Amerikan Kongresi’nde yapılacak bir kokteyle katılacak.
Bu kokteyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden iki milletvekili daha katılıyor.
Bunlardan biri CHP İstanbul milletvekili ZeynepDamla Gürel.
Bu ismi hatırlayacaksınız.
CHP Lideri Deniz Baykal’ın son Kurultay’da üzerini çizdiği isimlerden biri.
Onun Baykal gözündeki düşüşü galiba, Kurultay’dan çok önce başlamıştı.
ABD Başkanı Bush’un Türkiye’deki NATO zirvesi sırasında, Galatasaray Üniversitesi’nde düzenlediği toplantıya katılmış, kendisiyle el sıkışmıştı.
Herhalde o günden itibaren Baykal’ın gözünde, ‘kendisini devirmek için komplo kuran Bush’un, parti içindeki beşinci kolu’ gibi görünmeye başlamıştır.
Bu üç kişilik küçük TBMM heyetinin Washington’da önemli bir misyonu var.
ABD Kongresi içinde bir Türkiye Komitesi’nin kuruluşunu açıklayacaklar.
Başlangıçta 6-7 kongre üyesinden oluşan bu komite, bugün 70 kişilik bir büyüklüğe ulaştı.
Bu komiteden 8-10 kişilik bir heyet önümüzdeki günlerde Türkiye’ye davet edilecek.
Anlayacağınız, Türkiye bir yandan iktidar partisi ve ana muhalefeti ile Amerikan yönetimine yüklenirken, bir yandan da ilişkileri iyileştirmek için elinden geleni yapıyor.
Tabii Türkiye böyle oynuyor da Amerikalılar farklı mı?
GÖLGE SAVAŞI
Onlar da bir yandan, Kuzey Irak ve Kerkük’te adım adım kırmızı çizgilerimizi silerken, öte yandan Türkiye ile ilişkileri iyi tutmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Yani Amerikalılar da bu işi, en az İngilizler kadar öğrendiler.
Orta Şark’ın kendine has bütün ‘kurnazlıklarını’ milli siyaset belgelerine yazdılar
Türkiye ile ABD, karşılıklı olarak bir gölge siyasetine başladılar.
NEDEN BÖYLE
Gerçek yüzler birbirine gülümserken, arkadaki gölgeler birbirine dişlerini gösteriyor.
Burada kim haklı, kim haksız?
Elbette biz haklıyız.
Çünkü Birinci Irak Savaşı’nda bir müttefikten öte elimizden geleni yaptık.
On yıl boyunca Kuzey Irak konusundaki hassasiyetimizi mümkün olan her üslupla ABD’ye bildirdik.
Ama geldiğimiz nokta bütün kırmızı çizgilerin iflasıdır.
Amerika bizi sevmediğinden mi böyle yapıyor?
Sanmıyorum.
Ama ABD’nin Irak’ta bugün bulunduğu noktada yapabileceği başka bir şey yok.
Hükümet belki bu olup bitenlere şaşıyor.
Ben hiç şaşmıyorum. Çünkü 1 Mart tezkeresinin reddinden sonra gelinecek noktanın bu olacağı apaçık belliydi.
1 Mart, TBMM’nin, dolayısıyla da Türk milletinin kararıdır.
Belki bazı bakımlardan hayırlı olmuştur.
Ama Kuzey Irak politikamız açısından bir iflasın başlangıcı olduğu bugün itibarıyla bellidir.
İşte bu yüzden iki yıldan bu yana durmadan ‘Şu Kuzey Irak politikamızı tartışalım’ diye epey yazı yazdım.
Türkiye, Kuzey Irak konusunda hiçbir alternatif plan, bir ‘çıkış’ stratejisi hazırlamadı.
Oysa şimdi çok daha zor ve tehlikeli bir kararla karşı karşıyayız.
Ya, 1 Mart’ta girmeyi reddettiğimiz Irak Savaşı’na müdahil olacağız.
BİR FARKLA
Ama bir farkla, bu defa hem Kürtlerle hem Amerikalılarla savaşacağız.
Ya da Amerikalıların oradan çekilmesini bekleyip, bölge ülkelerini de yanımıza alıp, hesabımızı ondan sonra göreceğiz.
Ya da...
Kuzey Irak Kürtleriyle akılcı bir şekilde birlikte yaşayacağız.