Paylaş
Çok da umutlanmıştık.
İlk kıvılcımı, 2010 yılının Kasım ayında Tunus’ta gariban bir seyyar satıcının kendini ateşe verdiği kibritle yakılmıştı.
Oradan bütün Arap dünyasına yayılmıştı.
Tahrir oradan doğmuştu...
* * *
Ama kısa sürede anladık ki, o bahar aslında Arap demokrasisinin sonbaharıymış.
Önce Libya, ardından Mısır...
Güya bir bahar günü iktidara gelen Müslüman Kardeşler, daha ikinci gün bu güzel demokrasi baharını kapkara bir Müslüman kışına çevirmişti.
Arap Baharı denilen o şey, Türkiye’nin de yardımıyla, Suriye’nin felaketi olmuştu.
Ey Türkiye...
Şimdi bambaşka bir şey oluyor.
Arap Baharı’nın başladığı o ülke var ya...
Tunus...
Dün, Müslüman dünyada yine bir ilke imzasını attı.
Seçimlerde ülkenin laik insanlarının desteklediği parti, büyük bir sürpriz yaparak, yüzde 37 ile birinci parti oldu.
Mursi’nin demokrasiyi bir İslami diktatörlük haline getirme çabalarının yanında, çok demokrat bile sayılacak İslami Ennahda hezimete uğradı.
Ülkenin laik insanları demokratik bir zafere imza attı.
İlk defa İslamcı bir iktidar, sandıkta devrildi.
* * *
Evet, bugün demokrat Müslümanların iyimser olmaları için en güzel gündür.
Bir zamanlar Müslüman dünyaya demokrasi örneği olarak Türkiye verilirdi.
Bundan böyle o örnek Tunus olacak...
Oylarıyla, demokrat, laik bir
partiyi birinci parti haline getiren Müslüman ülkesi...
* * *
Ey Türkiye... Sevgili vatanım... Güzel ülkem... Çok partili hayata geçen ilk Müslüman ülke...
Umutsuzluğa kapılma.
Yenilmişlik duygusunu at...
Müslüman dünyanın üzerine kâbus gibi çöken Müslüman kardeşliği soslu “Arap Baharı” bitti.
Şimdi Laik Müslüman Baharı başladı.
* * *
Ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na bir gün kala şunu da ta içinde hisset.
Neresidir o Tunus...
Bak söyleyeyim.
Arap dünyasında Atatürk ilkelerinin ve devrimlerinin en çok örnek alındığı ülkedir...
Cumhurbaşkanı Erdoğan orada olsaydı eminim o da hatırlardı
26 Ekim 2014 Pazar...
İslamköy...
Isparta’nın bir köyü. Adını ilk defa 1964 yılında duymuştum.
Burası cumhurbaşkanı çıkarmış bir köy. Akdeniz’le İç Anadolu’nun buluştuğu coğrafyanın tipik Türk köylerinden biri.
Rahmetli dedem Mümin Kurşunlu’nun Akhisar’daki damından hiç farkı yok.
Biraz sonra o köyde doğan Demirel’in ağzından kendi hikâyesinin en vefalı versiyonunu dinliyoruz.
- “Ben, Kurtuluş Savaşı’nın bağımsızlığına kavuşturduğu Türkiye’nin bu köyünde doğdum” diyor.
- “Ben Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilkokulunda parasız okudum” diyor.
- “Türkiye Cumhuriyeti devletinin ortaokulu ve lisesinde parasız okudum” diyor.
- “Türkiye Cumhuriyeti devletinin mühendislik mektebinde parasız okudum” diyor.
-“Bu köyden, bu yoksul aileden çıktım ve bu Cumhuriyet beni Cumhurbaşkanlığı makamına kadar getirdi” diyor...
Eminim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan orada olsaydı...
Kasımpaşa’da, yoksul bir aileden çıkıp, Demirel’in oturduğu koltuğa nasıl geldiğini, o da Cumhuriyet’e ve onun kurucusuna aynı minnet ve aynı şükran duygularıyla hatırlardı.
Siyasetten temiz hal kâğıdı almış bir davetli topluluğu
DEMIREL’in “Demokrasi ve Kalkınma Müzesi”nin açılış töreninde şunlar dikkatimi çekti:
- ATATÜRK’LE GİRİŞ Demirel 1964 ile 2000 yılları arasında geçen 36 yıllık siyasi hayatının bilançosunu çıkarmaya Atatürk ve Cumhuriyet övgüsüyle başladı. Konuşmanın neredeyse altı yedi dakikası böyle bir minnet ve şükran ifadesiydi.
- KATILANLAR Büyük çoğunluğu onunla birlikte siyaset yapmış, bakanlık koltuklarında oturmuş yaşlı insanlardı.
- TEMİZ HAL KÂĞIDI Hepsinin kılık kıyafetinden, yaşadıkları hayattan ve sahip oldukları mal varlıklarından şu anlaşılıyordu. Hemen hepsi bugün mütevazı imkânlara sahip, mütevazı birer orta sınıf insanıydı.
Bu halleriyle, uzun yıllar yaptıkları siyatten temiz hal kâğıdı almış insanlardı.
- PROTOKOL KARGAŞASI Bütün toplantılardaki gibi büyük bir protokol kargaşası ve tartışması vardı. Gelenler yazılan isimleri kaldırılıp oralara oturuluyordu.
-HAMZAÇEBİ JESTİ Bazı kadınlar ayakta kaldı. CHP’li Akif Hamzaçebi’nin kalkarak yerini bir kadına bırakması dikkatimi çekti. Sizin de çeksin istedim.
-YENİ TÜRKÇE Türkiye, Demirel’in başbakanlığı yıllarında insanları ikiye bölen bir “eski/yeni Türkçe” tartışması yaşamıştı.
Demirel’in konuşmasında, “tabiat” yerine “doğa” kelimesini kullanması bana o tartışmanın manasızlığını hatırlattı.
- MORÖTESİ KRAVAT Demirel’in taktığı kravat ve cep mendili çok güzeldi. Daha önce Kıbrıs’ı ziyaret ettiğinde de taktığı kravatı merak ettim. Hermes’miş.
-İNÖNÜ DE VAR Ekranda gösterilen fotoğraflara dikkat ediyorum. 1950’den 2000 yılına kadar Türk siyasetinde etkili olmuş her insana yer verilmiş. Menderes de var, Türkeş de var, Erbakan da var. Ama siyasi hayatı boyunca mücedele ettiği Ecevit ve İnönü de var. Yani diyor ki, “Bu 30 yıllık Türkiye benden ibaret değildir.”
Türkiye, en büyük 17’nci ülke haline ne zaman geldi
- RAKAMLAR Konuşmasında çarpıcı rakamlar verdi. Mesela “Türkiye’nin 1950’lerden 2000’lere kadar yüzde 5 hızla büyüdüğünü” hatırlattı.
Ben de Türkiye’nin bu yılki büyüme hızının yüzde 3.2’ye düştüğünü hatırladım.
-KAÇINCI BÜYÜK ÜLKE Bir şeyi daha hatırlattı. “Türkiye bugün ilk 18-19 ülke içinde” dedi.
-BİR BİLENE SORDUM “Türkiye ne zamandan beri kaçıncı büyük ülke”.
Cevabı şu oldu: “1993’ten beri 17 ile 19’ncu sıralar arasında değişti”.
- Ee o zaman nereden çıktı bu “Ülkeyi en büyük 17 ülke arasına soktuk” masalı...
Üstelik bu yıl bir basamak düşerek 18’e geriledik... Yani 2002 öncesine gittik.
Aaa yüzde 43 oy meğer mucize falan değilmiş
HAYATINI anlatan filmde, girdiği ilk seçimlerden birinin oy dağılım haritası vardı.
Dikkat ettim. Sahillerde bile birçok yerde yüzde 50’nin çok üstünde oylar almış. Bütün Türkiye’de var. Bu arada “Vanlı baba” diye bir pankart gördük. Çağ nasıl değişiyor...
Yüzde 43 oy alıp da neredeyse halkının tamamının oyunu almış gibi böbürlenenleri gördükçe...
Bunu bir mucize gibi gösterip halkın geriye kalan yüzde 57’sininin oyunu hiç takmadan, neredeyse rejim değişikliğine gitmeye kalkışanları görünce insan soruyor: Bu mu yani Yeni Türkiye dedikleri şey...
Neden Kılıçdaroğlu ve Bahçeli adı geçmedi
DEMİREL de, kardeşi de, konuşmalarına başlarken orada bulunan ana muhalefet partisi başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin adını anmadı. Bu durum katılanların bazılarınca yadırgandı, bazılarınca ise normal bulundu.
Şevket Demirel bunu, “törenin siyasi bir özelliğinin bulunmadığını” söyleyerek açıkladı.
Demirel konuşmasında, birçok defa demokrasilerde sandığın önemine değindi.
Ancak adalet ve yargıdan söz etmedi. Kendisine sorduğumuzda, “Yazılı bir metin hazırlanmıştı, ben katılanların yüzüne bakarak konuşmayı tercih edince böyle bir durum ortaya çıktı” diyerek açıkladı.
Paylaş