Paylaş
Shakespeare’i çıkaran ülkedir.
Beatles’ı, Rolling Stones’u, Pink Floyd’u çıkaran ülkedir.
Ve Danny Boyle’u çıkaran ülkedir.
Kim midir Danny Boyle? “Slumdog Millioner” filmini yapan yönetmendir.
Ama ondan önce, Trainspotting gibi, olağanüstü marjinal ama olağanüstü normal... Olağanüstü gerçeküstü, ama olağanüstü gerçek filmi yapan adamdır.
Ve İngiltere, olimpiyatlar gibi, küresel bir şovda, İngiliz ruhunu anlatmak üzere onu seçen ülkedir.
İNGİLİZLERİ NEDEN SEVİYORUM BİR KERE DAHA ANLADIM
Cuma gecesi olimpiyatların açılışını izlerken, İngiltere’yi neden bu kadar sevdiğimi, gençlik yıllarımdan beri neden bu hayranlığımın neden hiç bitmediğini bir kere daha anladım.
Bu yazıyı, bütün bir hayatım boyunca izlediğim bir başka ülkenin kültürüne ve karakterine duyduğum hayranlığın ispatı olarak kaleme alıyorum.
Bir ülke, durup dururken İngiltere olamaz.
Durup dururken, “üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk” kuramaz.
Cuma gecesi bir kere daha anladım ki, güneşe hasret bu ülkenin üzerinde hâlâ 24 saat güneş parlıyor.
Bu duygularımı size hemen ertesi gün aktarmak isterdim. Ama vakit çok geçti ve yazım çoktan yazılmıştı.
Pazar yazım ise önceden yazılmıştı ve o saatlerde Hürriyet Pazar basılmaya başlamıştı.
İyi ki de beklemişim.
Çünkü, pazar sabahı Kuşadası Marina’daki D&R mağazasında, “Sunday Times” gazetesini, daha o saatte bulmanın şaşkınlığını ve keyfini yaşarken, bu olağanüstü pazar gazetesinin, olimpiyat töreninin açılışıyla ilgili yaptığı özel dosyayı satır satır okudum.
Bugün size aktaracağım bilgilerin tamamı o gazeteden alınmıştır.
Okurken bir kere daha anladım ki, gazetelere hâlâ ihtiyacımız var. Hele hele pazar gazetelerine daha da çok.
İNSANLAR
Bir yönetmen, bir çocuk kitabı yazarı bir tasarımcı ve üç başka kişi
BAŞARI tesadüfi değildir.
Şimdi size, o olağanüstü geceyi hazırlayan insanları tanıtınca, siz de bu gerçeği açıkça göreceksiniz.
- DANNY BOYLE Hiç şüphesiz gecenin kahramanı. Bütün şovun yönetimini o yaptı. Trainspotting ve Slumdog Millionaire filmlerinin Oscar’lı yönetmeni.
- SEBASTIAN COE 2012 Londra Olimpiyat Organizasyonu Komitesi Başkanı. Lord unvanı var.
Ayrıca iki olimpiyat madalyası bulunuyor.
-FRANK COTTRELL BOYCE Çocuk kitapları yazarı ve senarist. Açılış töreninin o harikulade ve devrimci senaryosunu o yazdı. O nedenle çocukların hakları, sorunları ana temaydı.
-MARK TILDESLEY Ünlü tasarımcı. James Bond’u senaryoya ekleme fikri ona aitti. İngiliz Milli Tiyatrosu’nda Frankenstein’ı sahneye koymuştu.
-HAMISH HAMILTON Yapımcı ve televizyon yayımcısı. BBC kökenli. Oscar, Britt ve MTV Avrupa Müzik Ödülü törenlerini yönetti.
-PATRICK WOODROFFE Işık uzmanı. 2002 yılında İngiltere Kraliçesi’nin jübile konserini ayrıca Vanity Fair dergisinin Oscar davetlerinin ışıklandırmasını yaptı.
BAYRAK
Yağmur ormanlarını kurtaran adam, Mostar çocuklarını kurtaran kadın
AÇILIŞ gecesinde olimpiyat bayrağının geçişini seyrettiniz. Kim oldukları da anlatıldı. Bir kere de ben anlatayım.
Bayrağı taşıyacak kişiler bizzat Danny Boyle tarafından seçildi. Bazılarına, törenden üç-beş gün önce bildirildi.
Bayrağı taşıyan her kişinin özelliği vardı.
-DANIEL BARENBOIM Dünyanın en ünlü orkestra şeflerinden biri. Filistinli ve İsrailli müzisyenlerden oluşan Divan Orkestrası’nın iki kurucusundan biri.
-DOREEN LAWRENCE Cinayete kurban giden bir çocuğun annesi. Oğlu adına Stephane Lawrence Yardım Derneği’ni kurdu ve çalışıyor.
-SALLY BECKER “Mostar meleği” olarak tanınıyor. Bosna savaşı sırasında çok sayıda çocuğu ölümden kurtardı.
-LEYMAN GBOWEE Liberya’da iç savaşı sona erdiren bir kadın hareketini yönetti. Nobel ödülü var.
- HAILE GEBRSELASSIE Etiyopyalı maraton koşucusu.
-BAN KI-MOON Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri.
-SHAMI CHAKRABARTI İngiliz insan hakları kuruluşu Liberty’nin yöneticisi.
-MUHAMMED ALİ Kim olduğunu yazmaya gerek var mı? Gelmiş geçmiş en büyük sporculardan biri.
-MARINA SILVA Brezilyalı politikacı ve çevreci. Yağmur ormanlarını kurtarmak için kampanyalar düzenliyor.
PERDE ARKASI
Kraliçe’ye ‘Seni oynatacağız’ dediklerinde o ne yaptı
- Açılış töreninin en sürpriz bölümlerinden biri, Kraliçe Elizabeth’in James Bond’la stadyuma gelişiydi.
- Bu fikri Kraliçe’ye götürüp götürmeme konusunda epey tartışmışlar. Ne tepki alacaklarını kestirememişler. Ancak söyledikleri an, Kraliçe kendilerini kucaklamış ve “Harika bir fikir” demiş.
- Saray’da James Bond’un Kraliçe’nin makyajını yaptığı odaya gelişini ve odadaki sahneyi bizzat Danny Boyle çekmiş. Kraliçe çok iyi oynamış, hiç tekrar yapılmadan bir çekimde tamamlanmış.
- Kraliçe, çok sevdiği iki köpeği Holly ve Monty’yi de yanına almayı kendisi istemiş.
- Helikopterdeki bölümde ise Kraliçe yerine Julia McKenzie adlı aktrist rol almış. Kraliçe’nin helikopterden atlayışını ise Gary Connery adlı bir paraşütçü yapmış. Bunun için Kraliçe’nin giydiği şeftali renkli elbisenin aynısını giymiş. Daniel Craig’in yerine ise Mark Sutton isimli bir paraşütçü atlamış.
- Gary Connery duygusunu şöyle anlatmış: “Çok İngiliz bir andı ve bütün dünyaya, kendi kendimizle dalga geçebileceğimizi gösterdik.”
Daha ne desin...
TEKNOLOJİ
Hazır olun, kapanışta çok daha muhteşem bir ışık gösterisi olacak
- Tören 27 milyon pound’a mal oldu.
Size çok görünebilir ama bundan önceki
Pekin Olimpiyatları’nın açılış töreninin 60 milyon pound’a mal olduğunu düşünürseniz, bu rakam mütevazı bile sayılabilir.
Sosyal etkisine gelince... Bana göre Pekin’le karşılaşma götürmeyecek kadar yüksekti.
- Pekin’de
15 bin kişi rol aldı. Londra’da ise
7 bin 500 kişi.
- Gecenin en önemli teknolojik başarılarından biri hiç şüphesiz ışıktı. 600 bin ampul kullanılmış.
Organizatörler, asıl ışık gösterisinin kapanış töreninde olacağını söylüyor.
ÖTEKİ ÜLKELER
En ‘cool’ açılış mı, Stanley Kubrick’in en kötü kâbusu mu
-ALMANLAR Öylesine bir törendi ki, tarihleri boyunca İngilizlere hafif değil bayağı ağır bir gülümsemeyle bakan Almanlar bile şapka çıkardı.
Spiegel dergisinin yorumu şuydu:
“Bugüne kadar hiçbir olimpiyat açılışı bu kadar ‘cool’ değildi.”
- FRANSIZLAR 2012 Olimpiyatları’nı Londra’ya kaptıran Fransızlar da olumlu. Parisien gazetesi, “Hiç şüphesiz modern çağın en güzel olimpiyat açılışı” diyor.
-KANADALILAR Bir Kanadalı gözlemcinin görüşü: “Hangi ülke, Sex Pistols gibi bir topluluğu, olimpiyat açılışına dahil etme cesaretini gösterebilirdi.”
Doğru... Hangi ülke...
-AMERİKALILAR Genellikle olumlu. Ama orası özgür bir dünya ve tabii ki kimsenin ağızını tutamazsın.
Amerikalı bir tweet’çi şu mesajı atmış:
“Stanley Kubrick’in en kötü kâbusu.”
- Bir başkası, şovun son bölümündeki hasta çocuklarla ilgili sahneleri, dev Franken bebeği için: “Daha az eğlenceli, hatta tuhaf...”
NETİCE
Bir ülke sadece ‘öz evlatlardan’ ibaret değil
İNGİLTERE, bugün Muhafazakâr Parti tarafından yönetilen sosyal bir devlet.
Bir gece boyunca, 1 milyar kişiye, bu sosyal devletin nasıl kurulduğunu ve yaşatıldığını olağanüstü bir şovla anlattı.
Komünist şarkıcı Jean Ferrat’ın “Montagne” şarkısında Fransa için anlattığı, o ilk kapitalist günahtan önceki bozulmamış tabiatı gördük.
Çiftçileri izledik. Sanayi Devrimi’ni, Shakespeare’i gördük.
Sonra çocuklar, hep çocuklar geldi.
Sağır Çocuklar Korosu, İngiliz Milli Marşı’nı söylerken, İstiklal Marşı’nı dinlerkenki kadar heyecanlandım.
Ağladım.
Çocuk yatakhanesinin cıvıltısını ve uyku saatinde oraya çöken huzuru, olağanüstü bir müziğin, kreşendodan sessizliğe intikali ile yaşadım.
* * *
Bu geceden aklımda ne kaldı...
Çok şey...
- Bir ülke sadece “öz evlatlardan” ibaret değil. Sadece Sünnilerin veya muhafazakârların yaşadığı bir vatan değil orası.
- Herkesin vatanı, herkesin düşüncesini, hayat tarzını, sıradanlığını, marjinalliğini huzur ve güven içinde yaşadığı bir ülke.
- O ülke, yüzde 50 küsurdan ibaret değil.
Yüzde 49’un hakları ve sesi de yüzde 51 kadar yüksek...
- O ülke hem Shakespeare’in, hem de o ülkenin Recep İvedik’inin olimpiyatlarda kendine yer bulabildiği ülke.
Ve olimpiyat stadının ortasına yerleştirilen 4 fabrika bacasından tüten dumanlar bize şunu söylüyordu:
Bu ülkede hiçbir şey “ucube” değil...
* * *
Program biterken anladım ki, 21’inci yüzyıl, insan haklarının, yardımlaşmanın, dayanışmanın, herkesin kendi hayat tarzına, kimliğine sahip çıkabildiği, binde bir oy alan insanların, yüzde 70 oy alanlardan hiçbir farkının olmadığı bir yüzyıl olacak.
Ve bu yüzyılda, sosyal demokratlara, solculara çok ihtiyaç olacak.
Avrupa, ekonomik krizinin en acıtıcı noktasında, iktidarları sol’a emanet edebiliyorsa...
Avrupa’nın kenarında da hâlâ umut var demektir.
Unutmayın, 2001 yılında Türkiye’yi tarihinin en ağır ekonomik krizinden çıkaran programı hazırlayan kişi de, sosyal demokrat bir reformcuydu.
Paylaş