Paylaş
BİR kesimden çok fazla tepki alacağımı bile bile şu soruyu kendi kendime sormadan edemiyorum: Benim ülkem, İsrail-Filistin meselesinde ille de sadece bir tarafı destekleyip, ötekini eleştiren tutum almak zorunda mıdır?Cumhurbaşkanı Sezer'in dün İSEDAK toplantısında yaptığı konuşmayı okuyunca bu soruyu sorma ihtiyacı duydum.
KONUŞMA METNİ
Konuşmanın Reuters Ajansı'ndan geçen haberini okudum.
Orada çok kesin bir dille Türkiye'nin İsrail'i ilk defa kınadığı belirtiliyordu.
Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Sezer'in yaptığı konuşmanın metnini getirttim.
Metindeki ifadeler, Reuters'in başlığındaki kadar keskin değildi.
Ayrıca metnin hiçbir yerinde İsrail'in kınandığına dair bir ifade de yer almıyor.
Daha ölçülü bir diplomatik dil kullanılmıştı.
Belli ki Dışişleri o nüanslara dikkat etmiş.
Ancak ben yine de şu soruyu soracağım:
Bu konuşma acaba daha dengeli bir zemin üzerine oturtulamaz mıydı?
Ariel Şaron'un yaptığı kışkırtmalara hepimiz tepki duyuyoruz.
Bunun 21'inci yüzyıla yakışmayacak bir siyaset olduğu çok açık.
Ama Arafat'ın da bu kışkırtmalara karşı yürüttüğü politikada eleştirilecek yanı hiç mi yok?
Bütün olaylarda en ön ve tehlikeli saflarda hep çocukları görüyorum.
GAZAP GÜNÜ
Bu çağda böylesine tehlikeli bir olayda, çocukların öne sürülmesi, ön saflara daha genç bile denemeyecek çocukların yerleştirilmeleri hangi uluslararası davranış normuna uygundur?
Böylesine kritik bir günde kalkıp, ‘‘Gazap Günü’’ ilan etmeyi nasıl izah edeceksiniz?
Ben dünyanın neresinde olursa olsun, hangi amaca hizmet ederse etsin, çocukların böylesine tehlikeli bir siyasete alet edilmesini kabul edemiyorum.
Türkiye'de belli bir kesimde bana yapılacak eleştirileri, yapıştırılacak sıfatları şimdiden biliyorum.
Kim hangi eleştiriyi yaparsa yapsın, bu konudaki fikrimin değişeceğini sanmıyorum.
Geçen pazar günü Adana'da çocukları sokağa süren PKK'ya ne kadar karşıysam, orada da aynı yaştaki çocukları ölüme süren zihniyeti kabul edemiyorum.
Cumhurbaşkanı Sezer'in konuşmasında bir cümleyle dahi olsa, bunun altının çizilmesini beklerdim.
Bir Türk vatandaşı olarak, başka ülkelerdeki olaylara bakışımda ister istemez geçmişteki bazı davranışlar da gözümün önüne geliyor.
ISTIRAP ÇETELESİ
Mesela, Arafat'ın hangi haklı davamızda kendini bu kadar angaje ederek bize destek verdiğini düşünüyorum.
Mesela, PKK çocuklarımızı, öğretmenlerimizi, vatandaşlarımızı öldürürken ne yapmıştı?
Sakın bize ‘‘İsrail benim 129 vatandaşımı öldürdü’’ demesin. Biz katliam çetelesini ondan çok daha iyi biliriz.
Istırap bilançomuzdaki katledilmiş çocuk, öğretmen, kadın, yaşlı çetelesi onunkinden az değildir.
Hafızamızı zorlayalım. Başka hangi konuda destek vermiş?
Doğrusu hafıza arşivlerimde hiçbir somut olay bulamıyorum.
Ne Kıbrıs, ne PKK, ne de başka bir olayda Arafat'tan gelmiş bir desteği hatırlamıyorum.
Hatta hatta Bulgaristan'da soydaşlarımızın, Müslümanların isimleri zorla değiştirilirken, verilmiş bir desteği bile göremiyorum.
ELEŞTİRELİM AMA
Ve kendi kendime soruyorum.
Biz bütün tarihimiz boyunca Arafat'a hep tek taraflı destek mi vereceğiz?
Ariel Şaron'un insanlık dışı kışkırtmaları, Arafat'ın siyasetindeki yanlışları görmemize engel olmamalı.
Görmememiz için ulusal bir nedenimiz de yok...
İşte o yüzden Türkiye'nin bu konudaki politikasının daha dengeli olması gerektiğini düşünüyorum.
Evet bu konuda İsrail'i eleştirelim. Aşırı güç kullanmaması yolunda fikrimizi söyleyelim.
Ama aynı anda Arafat'ı bu insafsız çocuk siyasetinden vazgeçirecek bir mesafede olalım.
Paylaş