Paylaş
Belli ki muhafazakâr bir esnaf nüfusu var.
Çoğu beni tanıyor.
Tanımayanlara da belediye başkanı tanıtıyor.
Bakıyorum, hemen hepsinin yüzünde dost ifadeler var.
Sıcak bir misafirperverlik kendini açıkça hissettiriyor.
Dolaştıkça, kafamdaki bazı tereddütler azalıyor.
İtiraf edeyim, kendimi daha iyi hissediyorum.
“Ne tereddüdün vardı ki” denilebilir.
Tereddüt, ille de nesnel durumlardan kaynaklanmaz.
Ülke kutuplaştıkça, insanlar “karşı taraf” diye algıladığı çevrelerde kendini rahat hissetmeyebilir.
Şanlıurfa bu bakımdan bana çok iyi geldi.
* * *
Çarşı turunun sonuna gelmiştik.
Küçük bir dükkânın önündeydik... Başkan, dükkân sahibinin elini sıktı.
Ben de merhaba dedim.
Dükkân sahibi, düşmanca olmayan, ama nötr bir ifade ile ve üçüncü tekil şahıs kullanarak, şunu söyledi:
“Biraz da iyi yazılar yazsa...”
Geriye dönüp, cevap vermek, sohbet etmek istedim.
Niyetim kendimi anlatmak, onu ikna etmekti.
Ancak genişçe bir grup içindeydik ve oradan ayrıldık.
* * *
Şimdi Şanlıurfa’da karşılaştığım o esnaf arkadaşa, buradan açıkça seslenmek istiyorum:
“Bak arkadaş; ben sizin zannettiğiniz gibi kötü bir insan değilim.
Yazılarımda, insanlara hakaret etmiyorum. İftira atmıyorum.
Buna karşılık, her gün onlarca köşe yazarından binlerce internet kullanıcısından ağır, hatta galiz küfürler yiyorum.
Kimseden şikâyetçi falan da değilim.
Muhafazakâr bir aileden geliyorum.
Ama hayat tarzım, düşüncelerim sizinkiyle her konuda aynı değil.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ı birçok konuda çok başarılı buluyor ve belki de sizden bile daha fazla takdir ediyorum.
Ama ona şiddetle itiraz ettiğim şeyler de var.
Yaptığım onları yazmaktan ibaret.
Bazılarının sizlere sunduğu gibi, darbeci falan değilim. Hayatım askeri darbelere karşı mücadele ile geçti.
Ama darbecilerle mücadele sırasında yapılan hukuki hataları da elimden geldiğince eleştiriyorum
Bu ülkede size de yer var, bize de olmalı.
Belediye Başkanı’na söyledim, şimdi herkesin önünde size de söylüyorum.
Adınızı almayı unuttum.
Ama mutlaka gelip, eğer ikram ederseniz, bir çayınızı içeceğim.
Orada sizi dinleyeceğim, kendimi anlatacağım.
Anlaşamaz mıyız? Varsın anlaşamayalım.
Önemli olan konuşabilmek.
Bakarsınız, ortak çok konumuz varmış...
Sağlıcakla kalın...”
BİNALİ BEY, ‘ŞU DOĞRU ÖTEKİ DEMODE’
ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım. İzmir’e yakıştı.
Ailesinin büyük bölümü orada yaşayan bir İzmirli olarak onun adaylığından çok memnunum.
MEMNUNUM ÇÜNKÜ: Hep güvendiği birilerinin Başbakan’a İzmir’in dünyasını, algısını anlatması gerekir diyordum.
Bu işi en iyi yapacak insan odur.
Dün, Milliyet Gazetesi’nde Aslı Aydıntaşbaş’ın onunla yaptığı mülakatı okudum ve çok beğendim.
ÇOK DOĞRU: Şöyle diyor; “Maalesef liderlerin söylemleri sertleşti. Geri dönülmez bir noktaya gelinmemesi lazım.”
ÇOK DOĞRU: “Türkiye’de yeni anayasa yapılacak. Seçimden sonra aklıselimle her parti birlikte çalışmak zorunda kalacak.”
AMA AH O MAZİ: Kulağa çok güzel geliyor. Ancak 2007 seçiminden sonra ağzımız fena yandı. Çünkü seçim gecesi balkondan söylenenler öyle hızla unutuldu ki...
BAKIN BU DA GÜZEL: “İzmir’i anlamaya çalışıyorum. Empati alanında yapmamız gereken şeyler olduğunu görüyorum. Halkın arasına daha fazla girmemiz, önyargıları kırmamız gerekiyor.”
BU GÖRÜŞ DEMODE: Buraya kadar çok güzel.
Ancak şu sözlerle mutabık değilim:
- “İzmir rahat, İzmir Avrupalı ama İzmir yükselen bir şehir değil.”
Bu görüş demode ve doğru da değil.
- İzmir hâlâ, kendi büyüklüğü oranında en büyük göçü alan şehir.
Yani hâlâ cazibe merkezi.
- Türkiye’nin en büyük ikinci ihracat limanı.
- Sosyal hayatı gelişiyor.
ORASI MI BURASI MI: O nedenle insanlara, Doğu’nun, İç Anadolu’nun muhafazakâr şehirlerinde mi yoksa İzmir’de mi yaşamak istersiniz? Nerede kendinizi daha özgür hissedersiniz diye sorulduğunda tereddütsüz İzmir cevabı alırsınız.
Bakana tavsiyem bu demode söyleme fazla itibar etmemesid
Paylaş