Sallanan cesedin altındaki adam

DEFTERDE el yazısıyla yazılmış notlar şu cümleyle bitiyordu:"Perche la minesstra si fredda."

"Çünkü çorba soğuyor..."

Cümle, sağdan sola giden "ayna yazısıyla" yazılmıştı.

Ancak usta bir hattata yakışacak şekilde titizlikle bloklanmıştı.

Defterin sahibi, yazmış, yazmış, aniden sıkılmış, "Vesaire" dedikten sonra eklemişti:

"Çünkü çorba soğuyor..."

* * *

Bu cümle, dünyanın yetiştirdiği en büyük dáhilerden biri olan Leonardo da Vinci’ye aitti.

1518 yılında bir gün, kim bilir kafasındaki hangi buluş hayalini yazıya geçirirken, aniden durmuş ve bu cümleyi yazdıktan sonra defterini kapatmıştı.

Onu durduran şey, son derece insani bir duyguydu.

Sıkılmış, yemeği gelmiş ve masadaki çorba soğumaya başlamıştı.

Bugün, British Library’nin el yazmaları bölümünde saklanan defterdeki bu cümlenin, Leonardo gibi bir dáhinin hayatında ne önemi olabilir?

Çünkü o küçücük cümle, Rönesans dáhisinin şu özelliğini anlatıyordu:

"Şaşırtıcılığını ve teklifsizliğini..."

Onun hakkında mükemmel bir kitap yazan Charles Nicholl, o cümlenin manasını şöyle açıklıyor:

"Leonardo sıradışı bir adamdı, ama hayatı durmaksızın sıradanlıklarla kesintiye uğruyordu."

Leonardo,
en mükemmel insanın bile sıradan yanını anlatacak şu bilmeceyi soran insandı:

"İnsan şeklinde devasa figürler ortaya çıkacak, ama onlar yaklaştıkça, göz alıcı halleri kaybolacak."

Kimdir bu figür?

"Geceleyin lamba taşıyan bir adamın gölgesi..."

Tıpkı, Borges’in ansiklopedik sınıflandırmasındaki o ünlü canlı türü gibi:

"Uzaktan bakıldığında küçük görünenler..."

Yıllar önce o cümleyi de ben tamamlamıştım:

Yakına geldiğinde daha da küçülenler...

* * *

26 Nisan 1478 günü Floransa Katedrali’ndeki tören sırasında, rahip okunmuş ekmeği kaldırdığı sırada, bir adam fırlayıp elindeki bıçağı önde oturan kişilerden birinin bedenine sapladı.

Bıçakladığı kişi, Medici Ailesi’nin önde gelen fertlerinden biriydi.

Dört suikastçıdan üçü yakalanıp idam edildi.

Biri ise kaçıp kayıplara karıştı.

Bernardo di Bandino Baroncelli adlı suikastçının izi, bir yıl sonra İstanbul’da bulundu.

Floransa Konsülü Lorenzo Carducci, yanında kıymetli hediyelerle İstanbul’a gelerek, padişahtan Bandino’nun yakalanarak iade edilmesini istedi.

Bandino yakalandı. Zincirlenerek gönderildi ve 28 Aralık 1479 günü Floransa’da bir pencereden asılarak idam edildi.

* * *

O gün Bargelo’nun penceresinden sallanan bedeni izleyen insanlar arasında bir ressam vardı.

İdamı sonuna kadar seyretmiş, adamın ipin ucunda sallanan halini çizmiş, yanına çok ayrıntılı açıklayıcı küçük notlar yazmıştı:

"Başında küçük ten renkli bir bere, kara yünlü kumaştan bir yelek, şeritli bir kara kolsuz ceket, tilki gırtlağıyla çevrilmiş bir mavi palto ve kara kadifeyle benek benek siyah çorap."

O ressam Leonardo da Vinci’ydi.

Leonardo, sallanan adamı, tuhaf bir istirahat hissini verecek şekilde çizmişti.

Bazıları onu, "çarmıha gerilmiş İsa tasvirlerinde sıkça görülen yorgun teslimiyete" benzetmişti.

* * *

İstanbul’a köprüler kurmayı, kimsenin uçmayı hayal edemediği dönemlerde helikopterleri tasarlayan bir dáhinin; ipin ucunda alelade şekilde sallanan bir suikastçının cansız bedeni altında ne işi vardır?

Öylesine muazzam hayal álemi, bir tas çorbanın soğumasından duyulan sıkıntıyı, o muhteşem defterlere geçirecek kadar sıradanlaşabilir miydi?

Evet sıradanlaşabilir.

Çünkü hayatın sıradanlığı, en büyük dáhinin bile önünde reverans yapacağı kadar kıymetli bir pırlantadır...

Zaten kitabın adı da o yüzden "Aklın Uçuşları"dır.

Zaten, ancak o sıradanlaşabilme kabiliyeti, sallanan cansız bir bedende, İsa’nın çarmıhtaki huzurunu görebilir.

(*) Charles Nicholl: "Aklın Uçuşları; Leonardo da Vinci", Türkçesi: Sabri Gürses, Everest Yayınları, Haziran 2008.
Yazarın Tüm Yazıları