Paylaş
Türkiye'nin Heybeliada Ruhban Okulu'na bulduğu çözümün fikir babası, acaba Ermeni Patriği Mutafyan mıydı?
Bakın bunu nereden çıkarıyorum.
Ermeni Patriği Mutafyan, bu göreve seçilmeden önce beni ziyarete geldiğinde ilginç bir teklifte bulunmuştu.
Mutafyan'a göre, Türkiye'deki Ermeni cemaatinin dini ihtiyaçları için din adamı yetiştiren bir kurum yoktu.
O nedenle, Ermeni kilisesi, din adamlarını evlerde yetiştiriyordu.
Mutafyan'ın teklifi şuydu:
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ermeniler, din adamı eğitimini, ilahiyat fakültelerinde yapsınlar.
Bunun için, ÖSYM sınavına girsinler ve ilahiyat fakültelerinden biri ayrı bir bölüm açsın.
Mutafyan bu teklifini daha sonra Hürriyet'e verdiği bir demeçte de açıkladı.
O günlerde bu teklif Türk yetkililerce dikkate alınmadı.
YÖK ÇÖZÜMÜ
Ancak geçen hafta Heybeliada Ruhban Okulu için bulunan formül, bir anlamda, Mutafyan'ın ortaya attığı önerinin biraz farklı versiyonuydu.
Bulunan formül, özünde, Mutafyan'ın teklifinin özüne uygundu.
Ruhban Okulu uzun süreden beri Türkiye ile sadece Yunanistan değil, bütün Hıristiyan Batı arasında sorun haline gelmişti.
Şimdi Türkiye, bu eğitimi, kendi üniversite sistemine dahil ederek bir orta yol buluyor.
Yani özerk bir din eğitimi değil, ilahiyat eğitimine benzer bir sistemi getiriyor.
KARŞILIĞI VAR MI?
Bu formül, geçen hafta ortalarından itibaren Ankara kulislerinde dolaşmaya başladı.
Yapılan değerlendirme şuydu:
Türkiye, kasımdaki AGİT zirvesi öncesinde Ruhban Okulu problemine makul bir çözüm bulmuştu.
Ama bazı radikal çevreler, bu formülü çarpıtarak yorumluyorlar.
Bu yorumları ciddiye almıyorum.
Bununla birlikte diplomasiyle yakından ilgilenen başka bazı çevrelerin de farklı bir eleştirisi var.
Bu çevreler, Türkiye'nin karşılığında hiçbir şey almadan bu tavizi verdiğini iddia ediyorlar.
Ben, kendi Müslüman vatandaşına ilahiyat eğitimi sağlayan Türkiye'nin, Rum ve Ermeni vatandaşlarının dini eğitimi için de bir formül bulmasını bırakın doğal karşılamayı, devletin görevi olarak görüyorum.
Ama Türkiye, bu formülü bulurken, bunun karşılığında hiçbir şey almamış da değil.
Dünkü Milliyet'in manşetinde önemli bir haber vardı.
Yunanistan, Batı Trakya Türkleri'nin Türkçe ders kitaplarıyla ilgili bir sorunu çözmek için ilk adımları atmıştı.
Kitap sorunu şuydu:
1968 yılında iki ülkenin milli eğitim bakanları arasında yapılan bir anlaşmayla, iki taraftaki Türk ve Rumlar'ın kendi dillerindeki eğitim kitapları, onaylanmak şartıyla okutuluyordu.
OKUL KİTAPLARI
Ancak Yunanistan uzunca bir süredir, Türkiye'nin gönderdiği Türkçe okul kitaplarını onaylamıyordu.
Onaylamayı bırakın, buna cevap bile vermiyordu.
Çünkü Türk Milli Eğitim Bakanlığı, Yunan Bakanlığın itirazlarını dikkate alıp gerekli değişiklikleri de yapmaya hazırdı.
Ancak Yunanistan cevap bile vermediği için Türk çocuklar yıllardan beri eski kitapları elden ele geçirerek okumak zorunda kalıyordu.
Şimdi Yunanistan yeni kitapları onaylayacağını bildiriyor.
Ama atılması gereken bir adım daha var.
Batı Trakya'da yılda ortalama bine yakın Türk çocuğu ilkokulu bitiriyor.
Bunların devam edebileceği, Türkçe eğitim yapan sadece iki lise var.
Bu iki lisenin her birinin kontenjanı da sadece 50 kişi.
Yani 900'e yakın Türk çocuğu, Türkçe eğitim yapan bir okula devam etme imkánına sahip değil.
Şimdi buna da bir çözüm bulunması gerekiyor.
GİZLİ DİPLOMASİ
Gelelim son soruya:
Türkiye'nin Ruhban Okulu'na bulduğu çözüm ile Batı Trakya Türkleri'nin yeniden Türkçe kitaplarına kavuşmaları arasında bir ilişki var mı?
Daha açıkçası, bu konularda gizli bir diplomasi mi yürütüldü?
Ankara ve Atina'da bunu resmi bir yetkiliye sorarsanız, alacağınız cevap büyük bir ihtimalle ‘‘hayır’’ olacaktır.
Ama, diplomasinin gizli koridorlarında gezen insanlar için, böyle zımni bir diyaloğun varlığı kesin gibidir.
Paylaş