Paylaş
Netflix, son yılların en avangard dizilerinden biri olan Black Mirror’ın tek bölümlük bir yapımını yayınladı.
Adı “Bandersnatch”...
Konusu da bilgisayar oyunları için yazılım yapan genç ve mutsuz bir çocuğun hikâyesi.
Ancak dizinin çok önemli bir özelliği var.
İnteraktif bir senaryoya sahip.
Yani belli anlarda size nasıl bir senaryo ile devam etmeyi istediğinizi soruyor.
Mesela bilgisayar oyunları yapan şirketin sahibi ona bir teklif yapıyor.
Yapımcılar size soruyor:
Kabul etsin mi etmesin mi...
Hangisini istiyorsanız, elinizdeki uzaktan kontrol aleti ile ona basıyorsunuz ve film o yönde ilerliyor.
Ama çok önemli bir hakkınız daha var.
Yaptığınız seçimin gidişatını beğenmediyseniz. Size geri dönüp öteki tercihi yapma hakkı da veriyor.
Böylece hem kendi maceranızı kendiniz yaratıyor, kendi sonunuzu kendiniz hazırlıyorsunuz.
Hem de öteki yolu tercih etseydiniz neler olabileceğini de görüyorsunuz.
Benim çok hoşuma giden bir tercih hakkınız daha var.
Filmde çocuk kulaklığını taktığı zaman size soruyor.
Hangi şarkıyı dinlesin?
Cuma gecesi bu bölümü iki defa üst üste seyrettim.
Muhtemel bütün tercihleri yaptım...
Sonuçlarını gördüm...
Sonra filmin başına döndüm...
Radyoya ayarlanmış saat çocuğu her sabah Frankie Goes To Hollywood’un “Relax” şarkısını çalıyor.
Sonra “Relax”la uyandığım yılın hangisi olduğuna baktım...
1984 yılıydı...
Yani Bandersnatch o yıl geçen bir olayı anlatıyordu.
Cuma günü, Black Mirror: Bandersnatch filmini seyretmeden
beş altı saat önce tuhaf bir
şey oldu...
Bir paket geldi ve içinden Can Yayınları’nın yaptığı “1984” kitabının özel
baskısı çıktı...
Kapak bana “V For Vendetta” filmini hatırlattı...
1984 Türkiye’de 12 Eylül rejiminin sonuna yaklaştığı yılların başıydı. Özal’ın liberal devrimleri başlamıştı ve çok umutlanmıştık.
Hatırlıyorum, bütün dünyanın, George Orwell’in, “kara kehaneti”ni kazasız belasız atlattığını düşünüyorduk...
Bruce Springsteen’in Broadway şovunun sonundaki o hüzünlü ve karamsar sahneyi seyrettikten sonra şimdi geriye baktığımda şu soruyu soruyorum.
Acaba gerçekten atlatmış mıydık?
Keşke bir butonumuz olsaydı da geriye dönüp “Relax”la uyandığımız yıllardan sonra yaptığımız tercihlerin aksini de yapabilseydik...
Ve hiç olmazsa bugün nelerin olabileceğini görebilseydik.
ARI MAYA YILLARI
Black Mirror: Bandersnatch filminin geçtiği 1980’ler Türkiye’ye rahmetli Özal’ın damgasını vurduğu yıllardı. O yıllardan bana kalan en güzel hatıralardan biri Hürriyet Ankara Bürosu’ndan Ümit Turpçu’nun çektiği bu Turgut Özal fotoğrafıydı. Yani bizim bir ‘Alis Harikalar Diyarı’nda’ karakteri olan Bandersnatch’ımız değil, sempatik Japon çizgi filmi karakteri Arı Mayamız vardı.
O RÖVANŞ ANINDA ORADA YOKTUM YA
Önceki akşam Fenerbahçe-Real Madrid basket maçına gidemedim.
Çünkü Belgrad’daki Final Four’da yenildiğimiz takımla nefes nefese bir maçı kaldırabilecek gücüm yoktu.
Televizyonda da maçın bitimine üç dakika kala başka kanala geçtim.
Fenerbahçe yine bir son dakika efsanesi yaratmıştı.
Gece yarısından sonra maçın tekrarını büyük keyfiyle izledim.
Sonra dün Hürriyet dahil bütün gazetelere baktım.
Şunu söyleyebilirim.
Artık bu ülkede, çok kalibreli basket yazarlarına ihtiyacımız var.
NBA YORUMUNDA DÜNYANIN EN BAŞARILILARINDANIZ
Peki yok mu böyle basket yazarlarımız?
Var... Hem de daha 15 yıl önce bile vardı.
Yalçın Granit, kendini öyle bir yenilemişti ki...
Murat Murathanoğlu... Kaan Kural...
Ve Bugün SSport kanalının bütün NBA yorumcuları...
Orkun Çolakoğlu, İnan Özdemir, Uğur Ozan Sulak, Erman Yaşar...
Bakın abartmıyorum...
Amerikan televizyonlarında NBA yorumu yapanlardan daha başarılı çocuklar bunlar...
Bu kalibrede yazarları, artık gazetelerde ve onların haber sitelerinde de görme zamanı geldi.
MASUM YILLARIN GÜZEL ŞARKILARI
YILIN sonuna 72 saat kala, cuma sabahı müzik platformlarına yeni bir albüm konuldu.
Ferdi Özbeğen’in “Sevdiğiniz Şarkılarının Orijinal Plak Kayıtları”...
Aslında hepsi eski şarkılar ama artık bulunmuyordu...
Şimdi onları yeniden müzik platformlarına koyuyorlar.
Bu albümden “Bir Dinlesen Kalbimi” şarkısına fena takıldım...
Bakın siz de benim gibi iflah olmaz bir romantikseniz...
Türkiye’nin yüzde 70’i gibi geçmiş dönemi özlüyorsanız...
O dönemin şarkılarına, film müziklerine “Masum yılların müziği” olarak bakıyorsanız...
Yılbaşı gecesi dinleyin derim...
ENSTRÜMANTAL BİR CENK EREN (YENİ)
MÜZİK platformları cuma günü Cenk Eren’in iki yeni şarkısını koydu.
“Göçtük Sevdadan”...
Aslında tek şarkı ama biri sözlü öteki enstrümantal.
Sözlüsünü çok sevdim ama enstrümantali da çok ilginç geldi.
Kemanlar, ut, klarnet müthiş bir arabesk tatla uçuyor...
Bir kere daha anladım, öyle bazı anlar var ki, klarnet denen saz var ya...
Öldürüyor beni...
1968 YILINDA ÖTEKİ BUTONA BASSAYDIM
Bandersnatch ismini çok sevdim. Başucu kitabım olan Alice Harikalar Diyarında kitabının karakterlerinden biridir.
Kendi üzerimde bir Bandersnatch deneyimi yaptım.
1968 yılı...
Önce müzik tercihi...
Beatles: Hey Jude... Simon and Garfunkel: Mrs Robinson...
Steppenwolf’s: Born to be Wild... The Band: The Weight...
O gün Mrs. Robinson kafasındaydım. Bugün The Weight düğmesine basardım.
Sahne: Ankara Güniz Sokak ile Bülten Sokak’ın kesiştiği köşedeki bakkal dükkânının önü.
Ben tam karşı köşedeyim ve interaktif film başlıyor.
Güzel bir kız bana el sallıyor.
Cool bir oğlanım...
Elimde buton ve iki tercih:
Sen de el salla... Veya cevap verme.
“Sen de el salla” butonuna basıyorum ve Tansu’yla tanışıyorum...
Bugün aynı sahneye dönsem bu interaktif oyunda hangisine basardım...
“Tabii ki yine aynı buton” demeyeceğim.
Çünkü ötekine bassaydım ne olurduyu çok merak ediyorum.
Ama bir şartla... Sonunda yine geriye dönüp üçüncü ve son bir tercih yapmak... Ben de el sallar mıydım, sallamaz mıydım?
Hiç tereddütsüz sallardım.
Çünkü tercihlerimiz kaderimizdir ve ben alın yazısına inanırım...
Hele hele güzel bir alın yazısı ise...
YILBAŞINA HANGİ ŞARKIYLA GİRECEĞİM
BANKO
“E-Lo”...
Söyleyen: Los Unidos, Pharrell Williams, Jozzy...
Los Unidos da kim derseniz çok tanıdık biri...
Chris Martin, yani bildiğimiz Coldplay...
Hemen arkasından Simply Red’in 1991 şarkısı “Stars”.
Ama 2018 Amsterdam Ziggo Dome’daki konserinin canlı kaydını...
Hep birlikte, hep bir ağızdan söylemek için...
Yıldızlar... Gökyüzündeki bütün yıldızlar, hepsi bizim olsun yarın gece...
Dinleyin ama yüksek sesle...
2018’de epey alçaklık, epey ihanet gördük...
Hiç olmazsa müzikte öyle bir kelime olmasın.
1.65 BOYUNDA KADIN BİR KADEH ATARSA
ÖNCE faydalı bilgi. Özel araba kullanıcılarının alkol limiti 0.50 promil.
Yarın akşam ne içerseniz, alkol kanınızda ne kadar süre kalacak bakalım.
35 Yaşında 1.65 boyunda, 55 kilo ağırlığında bir kadınsınız...
Yani Türkiye’nin kadın ortalamasında...
Yılbaşı gecesi 0.33 litrelik iki bardak bira içtiniz...
İçki içmeyi bitirdiğiniz an kanınızdaki promil 0.37...
20 dakika sonra bu 0.51 promil oluyor.
2.5 saat sonra 0.3 promilin altına düşüyor.
5 saat sonra kandan tamamen atılıyor.
Ya iki kadeh şarap?
Bittiği an 0.70 promil. 20 dakika sonra 0.96 oluyor.
6.5 saat sonra 0.3 promilin altına iniyor.
9.5 saat sonra kandan tamamen atılıyor.
Rakıya gelince...
İçtiğiniz an kafadan 0.83 promil. 20 dakika sonra 1.27 promile çıkıyor.
9.5 saat sonra 0.3’ün altına iniyor.
Kandan tamamen atılması ise 12 saati buluyor.
......................................
DÜZELTME: Geçen gün, kandaki miktar ölçüsünü yazarken milimetre yazmışım, tabii ki mililitre olacaktı.
35 YAŞINDA, 1.75 BOY, 75 KİLO AĞIRLIĞINDA BİR ERKEKSENİZ
KADINLA aynı miktarda aldığınız alkolün 0.3 promil altına inmesi için...
Birada 20 dakika, şarapta 2.5 saat, rakıda ise 4 saat beklemeniz lazım.
Bunların kandan
tamamen atılması için ise...
Birada 2.5 saat, şarapta 4 saat 40 dakika, rakıda 6 saat beklemeniz gerekecek..
KADIN OKURLARIM DİKKAT
Alkole katlanma dereceniz erkeğe göre düşük. Yarın akşam masada erkeklerle asla yarışmayın.
Paylaş