Paylaş
Benim gözümden kaçmış, ama dün Gazete Pazar'da okudum. Ahmet Oktay bir yazısında Ajda için şunları yazmış:
‘‘Ajda Pekkan Türkiye kapitalizminin en güzelleştirilmiş halidir.’’
Ahmet Oktay bunu iyi anlamda mı, yoksa kötü anlamda mı yazmış bilmiyorum.
Ama yaptığı tarif doğru.
Ajda, Türkiye'nin güzelleştirilmiş hali.
Daha doğrusu Ajda hepimizin kolektif hafızasının en güzel şeylerinden birisi.
* * *
Bunu önceki akşam bir kere daha anladım.
Önceki akşam Ajda Pekkan'ın Günay'daki son gecesine gittim.
Salon tıklım tıklımdı.
Çoğu tanıdık simalar. Tanımadıklarım da sanki tanıyormuşum gibiydi.
Günay'ı eskiden beri hep takdirle izledim. İşini iyi yapan, sempatik, saygılı bir profesyonel olarak gördüm.
Mesela müzikhollerde iyi yemek beklemezsiniz. Ama Günay'ın yemekleri hep beklenenin üzerinde bir kaliteye sahiptir.
Ajda iki saat sahnede kaldı.
Üç beş dakikalık bir ara dışında hiç durmadan şarkı söyledi.
Yenilerden, eskilerden, Türkiye'den, Batı'dan...
İki saat boyunca şarkı söyledi. İki saat boyunca bütün salon bu şarkılara neredeyse ezbere eşlik etti.
Bir şey dikkatimi çekti. Meğer Ajda'nın ne kadar çok şarkısını ezbere biliyormuşuz.
Meğer Ajda ne kadar kolektif hafızamızmış...
Her şarkıda hafızamın bir köşesinden bir şeyler geri çağrıldı.
Mesela Boşvermişim Dünyaya şarkısını söylerken, İlhan Selçuk'un yıllar önce bu şarkı için yazdığı bir yazıyı hatırladım.
Bu şarkıyı, ‘‘Halkı vurdumduymazlığa yönelten bir ideolojik saldırı’’ olarak değerlendiriyordu.
O günlerde o yazıyı beğenmiştim.
Ama işin tuhafı o şarkıyı da çok beğenmiştim.
Demek ki her ikisi de 50 yıllık hafızamın servetine girmiş.
* * *
Gecenin kreşendosu hiç şüphesiz ‘‘Kimler geldi kimler geçti’’ şarkısıydı.
Hep birlikte ulusal bir marş gibi söyledik.
Ve Ajda şarkının arasında şunları söylüyordu:
‘‘Hayatıma kimler geldi kimler geçti, ama hep kalan birileri vardı. Sizler hep kaldınız.’’
Salonda çok yaşlı insanlar, orta yaşlı insanlar vardı.
Ama çok gençleri de vardı. Mesela benim kızım yanımdaydı.
Genç kızların neredeyse hepsi Ajda'nın şarkılarını büyük bir coşkuyla ezbere söylüyorlardı.
Demek ki görünmez bir güç, bayrağı elden ele geçirir gibi bu şarkıları kuşaktan kuşağa aktarmış.
Sonra düşündüm.
Ben de Frank Sinatra'nın çok eski şarkılarını ezbere söylerim.
Demek ki bazı sanatçıların eseri bayrak yarışı gibi nesilden nesile, ruhtan ruha geçiyor.
* * *
Hep düşünürüm. Aradan 35 yıl geçmesine rağmen Rolling Stones niye hâlâ en büyüktür? Niye hâlâ konserleri tıklım tıklımdır?
Önceki akşam Ajda'yı izledikten sonra bir kere daha anladım.
İşini iyi yapan, işini seven ve ona saygı gösteren profesyoneller uzun süre zirvede kalıyorlar.
Kulvar değiştirenler, çok iyi yaptığı işi küçümseyip abuk sabuk arayışlara girenler ise tökezliyor.
Bir şeye daha dikkat ettim.
Ajda'nın sesi giderek mükemmelleşiyor.
Gece bu şarkılara eşlik ederken tuhaf bir duyguya kapılıyorum. Ajda'nın sesi bana çok tanıdık geliyor. Bana en yakın insanların, en yakın arkadaşlarımın, hatta kız kardeşleriminki kadar yakın.
Demek ki aradan geçen yıllar bu sesi ortak mirasımızın parçası haline getirmiş.
Ajda önümüzdeki günlerde, en iyi şarkılarından oluşan bir kaseti çıkarıyor. Ayrıca ilk defa Rumelihisarı konserlerine çıkacak.
İnanın her ikisini de büyük sabırsızlıkla bekliyorum.
Bu arada Pınar Çekirge ile Nuh Köklü'nün birlikte yazdıkları ‘‘Profili Olmayan Kadın’’ isimli Ajda kitabını okumanızı da tavsiye ederim.
Önceki gece şunu bir kere daha anladım: İnsan tesadüfen bir yere gelebilir. Ama tesadüfen geldiği yeri hak etmiyorsa uzun süre orada kalamaz.
Ajda'nın bunca yıl nasıl orada kaldığını şimdi çok daha iyi anlıyorum.
Paylaş