Paylaş
Hiç kuşkusuz dünyada en çok konuşulacak konu Ai Weiwei sergisi olacak.
Ama şimdiden görüyorum ki, hem Türkiye’de hem dünyada en çok konuşulacak konulardan biri Ahmet Güneştekin’in üç eseri olacak.
Ben bu eserleri önceden gördüm.
Size neyi konuşacağımızı anlatayım.
Birincisi 10 dakikalık bir video....
Adı “Çürüme”...
Bir kırsal alan düşünün...
350 tabut var...
Tabutların her birinin üzerinde kargo sandığı gibi numaralar...
Tabutların hepsi, halk dilinde “cırtlak” denilen renklere boyanmış...
Pembe, kırmızı, yeşil, mor...
Ve bu tabutların arasında birtakım insanlar...
İkisi ötekilerden çok farklı...
Kafanızdan hangi ülke, o ülkenin hangi bölgesi geçiyorsa onu düşünün...
Türkiye, Suriye, Myanmar, Afganistan...
Tabutları oraya yerleştirin...
Sonra birtakım adamlar ellerinde öyle bir şeyle gelip onları tabutların üzerine seriyor ki...
Gerisini anlatmayacağım... Ama şaşırıp kalacaksınız...
Gidip mutlaka seyredin.
Önce irkilecek, sonra çok düşünecek, sonra çok konuşacak, sonra da şu fani dünyada olup biten karşısındaki sorumluluğunuzu hatırlayacaksınız.
BİR EV ENKAZINDAN GERİYE NELER KALIR
AHMET Güneştekin’in ikinci eseri bir enstalasyon...
Ama 7 metrelik bir duvarı baştan sona kaplıyor.
Üzerinde harabeye dönmüş bir şehirden, bir ülkeden, evlerden geriye ne kalmışsa onu düşünün...
Çocuk arabaları, tuğlalar, ütü masaları, buzdolapları, dikiş makineleri, çocuk oyuncakları, engelli sandalyeleri, tabak, çanak, çatal, kaşık, bıçak, televizyon...
Böyle bir köy, kasaba, mahalle, ev enkazından geriye kaç birim eşya kalır...
Aklınıza ne gelirse...
Hepsini bir duvarın üzerinde aynı karamsar renge boyanmış olarak hayal edin...
Dünyanın neresinde olursa olsun, harabeye dönmüş bir mahalleden geriye kalan bir insanlık enkazının envanteri çıkıyor karşınıza...
Günlük hayatımızın, yaşadığımız yuvanın nelerden oluştuğunu, bunlar bir yıkıntı haline geldiği zaman önümüze nasıl bir insanlık bilançosu bıraktığını en çarpıcı şekilde görüyorsunuz.
Burası neresi mi...
Dünyanın herhangi bir yeri...
Suriye’de bir kasaba...
Myanmar’da bir Müslüman mahallesi...
Veya Miami’de kasırganın yıktığı yoksul mahallelerden biri...
Enstalasyonun adı “Yoktunuz”...
İnsanlar ruhsal anavatanlarını, ruhsal yuvalarını bir enkaz altında bıraktığında geriye kalan neyse işte o...
Devasa bir hüzün...
Ve geriye bizlerin sırtına bir eşek semeri gibi yüklediği bireysel sorumluluk...
Tahmin ediyorum bu yıl Contemporary Art fuarında insanların önünde en çok selfie çektireceği eser bu olacak...
Ahmet Güneştekin’in “Yoktunuz”u...
BİENALİN ARKASINDAKİ İSTANBUL BURJUVAZİSİ BU SORULARI SORABİLECEK Mİ?
İSTANBUL Bienali, Türkiye’nin en güçlü markalarından biri... Bu yıl Contemporary İstanbul ile ortak bir karar alarak iki etkinliği aynı döneme rastlattılar.
Türkiye’ye gelenler bu iki etkinliği de seyretme imkânına sahip olacak.
İstanbul Bienali 16 Eylül günü başlıyor.
Onun bu yılki teması da çok ilginç.
“İyi Komşuluk”.
Çok önemli bir tema...
Ama doğrusu şunu çok merak ediyorum.
Acaba bienal boyunca şu soruyu kendimize samimi olarak sorabilecek miyiz?
- Acaba biz, yani Türkiye ve Türkler iyi bir komşu olabildik mi...
- Mesela 5 yıldır izlediğimiz Suriye politikası, Mısır’a karşı izlediğimiz politika iyi komşuluk olarak değerlendirilebilir mi?
- Üç milyon Suriyeliyi evimize kabul etmek, iyi komşuluk da, o insanları sürgüne mahkûm eden muhalif gruplara bu kadar büyük destek vermek iyi komşuluk muydu...
Bienalin arkasındaki İstanbul burjuvazisi bu soruları sorabilecek mi...
Şüpheliyim...
RAKAMLAR VE İNSANLAR
Bienalin küratörlüğünü Michael Elmgreen ve Ingar Dragset gibi çok önemli iki sanatçı yapıyor.
32 ülkeden 56 sanatçı katılıyor.
30 sanatçı bienal için özel eser üretti.
BİENALDE MERAKLA BEKLEDİĞİM 3 KONUŞMA
16 Eylül saat 14.00’te Pera Müzesi’nde gerçekleştirilecek olan “Seçilmiş Aileler” başlıklı sempozyum.
Toronto Üniversitesi’nden Shahrzad Mojab kendi deneyiminden yola çıkarak şiddet ve kadın bedeni üzerinden göçün ne anlama geldiğini anlatacak.
Merak ediyorum: IŞİD’in köle haline getirdiği Ezidi kadınları gündeme gelecek mi?
Joseph Massad çokkültürlülüğün liberal görünümlerini eleştiren bir konuşma yapacak.
Merak ediyorum: Liberaller siyasetten sonra çokkültürlülük konusunda da nasıl bir dayak yiyecek?
Şükrü Argın ise ulusal sınırlar içinde ve dışında çizdiğimiz sınırları anlatacak.
Merak ediyorum Zweig’ın “ruhsal anavatan” kavramına değinecek mi...
SEVGİLİ DEVLETİM, GÖZÜN ÜZERİMİZDE BARİ RÖNTGENE ŞÖYLE BİRAZ ESTETİK KAT
İSTANBUL Bienali’nde bu güvenlik kamerası çok hoşuma gitti.
Artık dünyanın herhangi bir şehrinde günde en az 50-60 güvenlik kamerası ve MOBESE’ye yakalanmadan gezmek mümkün değil.
Kendi evimizde bile gözaltındayız.
Bari hiç olmazsa bizi gözetleyene böyle estetik bir tasarım verebilmek.
Çok güzel fikir...
Paylaş