Paylaş
İfade tarzına katılmasak bile, yeni anayasa çalışmalarında, aylardır ertelenen, kimsenin el atmaya cesaret edemediği en kritik maddeyi tartışmaya açtı.
Yani, “Türk kavramını”...
İki hafta önce bir yazımda “Türk hassasiyetinden” söz ettiğimde, başıma gelmedik kalmamıştı.
O nedenle bu tartışmaya girmem... Güler’in ifadesine de hiç katılmıyorum.
O nedenle sadece birkaç gözlemimi yazıp geri çekileceğim.
* * *
- BİR: Medyada esen havaya bakılırsa, yeni anayasada “Türk” kelimesi yer almayacak.
O takdirde, bu ülkenin adı ne olacak?
- İKİ: Devletin adı “Türkiye” olduğuna ve bu da “Türklerin devleti” veya “ülkesi” anlamına geldiğine göre...
Devletin adı anayasada nasıl izah edilecek?
İzah etmeye gerek var mı...
- ÜÇ: Bu tartışmayı en hararetle götüren Radikal gazetesinde dün çıkan yazılara baktım.
CHP milletvekili için kullanılan ifadeler şunlardı:
“Aptal”, “Ahmak”, “Irkçı”, “Faşist”...
(Baskın Oran Hoca’yı bunun dışında tutuyorum. Millet, milliyet ve ulus kavramlarını bilimsel olarak açıklamış. Hiçbir hakaret yok. Ayrıca önceki gün aynı gazetede iki yazar da kullanılan “Faşist” ifadesini eleştirmişti.)
Böylesine kritik bir konuyu, Emin Çölaşan üslubuyla tartışabilir miyiz?
- DÖRT: Fikrini söyleyen bir insana “Aptal”, “Faşist”, “Irkçı” etiketini bu kadar kolay yapıştırabilen bir kişilik, bu tartışmaya olumlu bir katkıda bulunabilir mi?
Bu ifadeleri telaffuz eden kişi için, “Zeki” ve “Demokrat” sıfatını onlar kadar kolay kullanabilir miyiz?
(Bu konuda iyi bir tartışma üslubu ve adabı için İsmet Berkan’ın dünkü yazısını salık verebilirim. İşte o üslup, bu tartışmayı zenginleştirebilir...)
- BEŞ: Unutmamamız gereken bir gerçek de şu:
“Türk” kavramı mevcut anaya-saya, halkın yüzde 92’sinin evet oyu verdiği bir referandumla girmiştir.
* * *
Faşist, aptal ve ırkçı kelimelerini leblebi yemek kadar kolay kullanan arkadaşlara şu görüşlerimi çok açıkça yazmak isterim.
- TEMENNİMİZ: Bu ülkedeki bütün etnik grupların, eşit, kardeşçe ve barış içinde yaşayacakları, 21’inci yüzyıla yakışır bir ülke yaratmaktır.
- GERÇEKLER: İstesek de istemesek de bu ülkede bir “Türk” ve “Kürt” hassasiyeti gerçeği vardır.
Yapmamız gereken şey bu hassasiyetleri çok iyi yönetmektir.
Ama “Kürt” sıfatını korumak için “Türk” sıfatını her ağzına alana faşist, aptal, ırkçı diye yüklenirseniz, çözüme yardımcı olmazsınız...
* * *
Baştaki soruya dönüyorum:
Ülkenin adı Türkiye...
Ve anlamı “Türklerin yaşadığı ülke”...
Onu ne yapacağız...
Kızmayın, hemen faşist, aptal, ırkçı diye çullanmayın.
Makul bir cevap verin ki, yeni anayasayı sağlam ve uzlaşmacı bir zeminde tartışmaya başlayalım...
* * *
Başbakan Erdoğan son konuşmalarında “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliğinden” söz ediyor.
Bana da makul görünüyor.
Eğer makulse, toplumun bütün üyelerini ikna edecek makul bir üslupla tartışmamızda yarar var.
Acı hatıraların karıştırdığı iki şehir
ARAYA Davos girdi, ihmal ettim.
Geçen hafta düzeltmeliydim. Sonunda Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçiliği Basın Müşaviri Elsever Salmanov, haklı, haklılığını daha ada ezici hale getiren nazik bir dille sitem mektubu yazdı.
Mehmet Ali Brand’la, bazı Ermeniler öldürüldükten sonra Pripyat’a gittiğimizi yazmıştım.
Hafızam bana fena bir oyun oynamış. Sumgait yerine Pripyat yazmışım.
Çernobil faciasından sonra bölgeye ilk giren gazetecilerden biriydim. Orada nükleer santralın yanı başındaki Pripyat şehrine gitmiştim.
Kazadan hemen sonra terk edilen şehrin hayalet hali beni çok etkilemişti.
Sayın Salmanov “Azebaycan’da Ermeniler hiçbir zaman katledilmedi” diyor.
Ben de “Katledildi” diye bir ifade kullanmadım. “Bazı Ermeniler öldürüldü” dedim.
Çeşitli kaynaklar, o olaylarda 26 Ermeni, 6 Azeri’nin öldüğünü belirtiyordu.
Bu rakamlar hâlâ yalanlanmış değil.
Ancak gelen mesajdan öğrendiğim bir şey var.
Bu olayları “KGB’nin organize ettiğini”, “Ermeni asıllı bir Azerbaycan vatandaşının da bunu mahkemede itiraf ettiğini” belirtiyor.
Bunu da bilginize sunuyorum.
Tarz getiren sanatçıydı 1982’de vergi birincisiydi
BUGÜN gibi hatırlıyorum.
27 Ocak 1965...
18 yaşımdayım. Beatles’ın “Love me do”su çıkalı üç yıl olmuş.
Kulüp Sineması’nda, Hürriyet’in Altın Mikrofon Şarkı Yarışması’ndayım.
İzmir yıkılıyor.
Hürriyet, Cumhuriyet tarihinin ilk mega konserlerini düzenliyor.
Sanatçılar için üç uçak kiralanmış. Müzik aletleri kamyonlarla geliyor.
Ferdi Özbeğen’i sahnede ilk defa orada görüyorum.
İzmirli genç, yakışıklı bir adam.
“Sandığımı Açamadım”ı söylüyor.
Arkasından Cahit Oben geliyor. Yanında bir efsane. Fikret Kızılok...
Cıvıl cıvıl bir “Halime”yi söylüyorlar.
Kanat Gür, Selçuk Alagöz, Metin Alkanlı, Mesut Aytunca ve Silüetler, Mavi Işıklar ve Yıldırım Gürses...
Türk popunun Woodstock’u gibi bir şey benim için...
* * *
Onu son defa 2010’da Aysun Kocatepe’yle birlikte klip çekerken gördüm.
Hıncal Uluç, ben, Ali Kocatepe.
Ferdi Özbeğen de gelmişti.
Her zamanki gibi eğlenceli ve zarifti...
1970’li yılların sonuyla 80’lerin Türk filmlerinin en romantik şarkıcısıydı.
Tarz getirmiş, çığır açmış bir sanatçıydı.
İstanbul’da Çınar Oteli’ni, yeni bir hayat gustosunun mekânı haline getirmişti.
Orada başlayan grev onun hayatını da bozmuş, orkestrası dağılmıştı.
Yılmamıştı, yeni tarzlar getirmiş, plak şirketlerini kurtarmıştı.
1982’de vergi rekortmeniydi.
Övünmek gibi olmasın, halis İzmirliydi...
Nur içinde yatsın.
Bir numaraya hep ‘Bir Sevgi İstiyorum’u koyarım
BENİM için Ferdi Özbeğen best of’u şudur:
- YOUTUBE’da en çok görüntülenen şarkısı “Dilek Taşı”dır. Ama ben bir numaraya hep Zeki Müren’den söylediği “Bir Sevgi İstiyorum”u koyarım.
Romantiktir, basittir, kolay söylenir, 80’lerdir ve alıp götürür.
Ayla Dikmen’in “Anla-mazdın”ı kadar alır götürür...
Ve getirmez...
- KAYBEDENLER KULÜBÜ filmindeki “Dilek Taşı” da favorimdir.
Arabeski damardan verir.
Gerilere gidersiniz, öğretim üyesi olduğunuz yıllarda, o parasız hallerinizi bulursunuz.
- BİZİM HİKÂYEMİZ harika bir kliptir.
“Paranın Esiri” filmi.
İki yakışıklı erkek, çok güzel bir kadın...
Kenan Kalav, onun şarkısını söylüyor.
Hülya Avşar olağanüstü güzel bakıyor.
Cüneyt Arkın yakışıklı...
Ve görüntüde Kenan Kalav’ın ağzından Ferdi Özbeğen söylüyor:
“Bizim Hikâyemiz”...
- KANDİL söz Zeki Müren.
Beste Selmi Andak...
Hastalık döneminde en güzel söylediği şarkıdır...
“Vefa arıyorum, dost arıyorum, şefkat arıyorum, aşk arıyorum” nakaratı kimi ta orasından vurmaz ki...
Kim aramaz ki...
Paylaş