Paparazzi flash forward’ı

ÖNCEKİ gün İngiltere’nin Daily Mirror Gazetesi’nin birinci sayfası tamamen ilginç bir habere ayrılmıştı.

Haber, ABD’nin eski Başkanı Kennedy’nin eşi Jacqueline Kennedy’nin çırılçıplak resimlerinin 38 yıl önce nasıl çekildiğini anlatıyordu.

Haberin Devamı

Haberi okurken, “Larry Flynt” filminin bir sahnesini hatırladım.

Flynt, Amerika Birleşik Devletleri’nin Playboy’dan sonraki iki büyük çıplak kadın dergisinden biri olan “Hustler”ın kurucusu.


Derginin ilk sayısı tam bir fiyasko oluyor.


Beklediği tirajın çok altına satılan dergi daha ilk sayıda batma tehlikesi geçiriyor.


İşte tam o sırada İtalya’dan bir fotoğrafçı telefon ediyor ve “Elimde Jacqueline Kennedy’nin çırılçıplak fotoğrafları var” diyor.


Dergi bu fotoğraflarla büyük tiraj patlaması yapıyor ve Larry Flynt batmaktan kurtuluyor.

* * *


Bugünlerde “Lost” filminin yapımcılarının yeni dizisi “Flash Forward”a taktım.


Lost
’taki “flashback” yani geriye dönüşlerin yerine, burada “flash forward” yani ileriye gidiş var.

Haberin Devamı


Son günlerde neredeyse tek gazetecilik konumuz “Ergenekon” davası.


20 yıldır genel yayın yönetmenliği yapan tecrübeli bir gazeteci olarak, bazı meslektaşlarımın yaptıklarına bakıyorum.


İlahi bir “flahsh forward” duygusu içime yerleşiyor.


Elimde değil, önümüzdeki 3-4 yıl içinde ortaya çıkacak şeyleri görüyorum.


Bu melekeyi nasıl mı kazandım?


Geçmişte kendi yaptığım, ama itiraf ettiğim bazı hatalar bana böyle bir “flash forward” melekesi kazandırdı.


Akşamüzerleri, tam gazetenin bitirildiği saatlerde, meçhul bir kişi tarafından e-mail yoluyla gelen bazı belgelerin üzerine atlamanın nelere mal olacağını çok iyi bilen insanlardan biriyim.


Hiç sorgulamadan, kaynağını araştırmadan, doğrulamadan yayınlanan bazı “güya haberlerin” ilerde insanın başına neler açabileceğini hep birlikte göreceğiz.


Hadi, haberi yayınladınız.


O haberde anlatılan senaryonun üzerine bir de kendiniz yeni senaryolar ekleyerek, rakipleri karalamanın mesleki maliyeti ağırdır. Şimdi “Güç bende” duygusuyla ellerinden geleni ardına koymayanları seyrediyorum.


Meslektaşlarına yaptıkları haksızlıkları görüyorum.


Tecrübeli biri olarak sesimi yükseltsem, hiçbir işe yaramayacağını bildiğim için, vicdanımda bir suç ortaklığı duygusuyla köşemde duruyorum.

Haberin Devamı


Bir Anglosakson deyişi vardır.


Galiba ilk defa rahmetli Erdal İnönü’den işitmiştim.


“Gerçeğin er geç ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardır.”


Bakın, en gizli kalmış bir “paparazzilik” bile gün geliyor ortaya çıkıyor.


Siyasi paparazziliklerin ortaya çıkmayacağını kim garanti edebilir?


Bir gün Ergenekon davası sırasında perde arkalarında, kapı aralarında, sivil emir komuta hiyerarşisinde yaşananlar da ortaya çıkacaktır.


Sivil andıçlar ortaya dökülecektir.


Böyle devirlerden dersler çıkarmak gerekir.


Ama ne yazık ki, bu dersi, o dönemin “muzafferleri” çıkaramıyor.


Güç ve iktidarın kamaştırdığı gözler çok basit gerçeklerin bile görünmesine mani oluyor.


Yani ilkeleri, “Güç bende” diyenler değil, “mağdur” durumda hissedenler hatırlatıyor.

Haberin Devamı


Oysa bir toplumda gerçek demokrasiyi sağlayacak en sağlam ilkeleri, “Güç bende” diyen, kendini “muzaffer orduların komutanı” hissedenlerin koyması gerekir.


* * *


Bakın önümüzde legal, illegal telefon dinlemeleri var.


Binlerce insan mağdur ediliyor.


Daha neyle suçlandığını bilmeden 1.5 yıldır içerde yatan insanlar var.


Sadece düşünceleri nedeniyle içeri alınan insanlar olduğunu biliyoruz.


Eğer bunları, gerçek çete mensuplarından, gerçek darbecilerden ayıramazsak, hangi demokrasiden söz edeceğiz?


Hiç sorgulamadan başka gazetecileri töhmet altında bırakıp, rövanş duygusuyla Ergenekon savcılarına gammazlamak kime yarar sağlar?


Evet, hepimize yol gösterecek cümle odur:

Haberin Devamı

“Gerçeğin er geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır...” 

Yazarın Tüm Yazıları